Yine ve yeni bir sağlık vakası –  Bir Fıtık Hikayesi

Cem Yılmaz | Kaynımda da var- Fıtık:

Cem Yılmaz: Netice geldi “Fıtık”. Hiç öyle 2 üniversite bitirmiş hastalık değil. İnşaatta kürekle kum karıyorduk fıtık attı.

Bana da 5 üniversite bitirdiğim halde fıtık teşhisi koydular…

Acı ile uyanış
Cuma günü sabah altı civarında sırtımda ya da boynumda keskin bir acı ile uyandım. Herhalde kas spazmı filandır diye düşündüm, barfikse asıldım açılsın diye. Ancak nafile… Bugün de okul olmadığından rutin koşuya çıkmayı düşünüyordum. Hafta sonu yatarım geçer diye düşündüm.

Fakat acı ilerleyince ne yapalım dedik hanımla birlikte, Etimesgut semtinde bir özel hastaneden pazartesiye randevu aldık, 08.30’a. Sabah bir taksi ile, araba da kullanamıyorum, hastaneye erkenden vasıl olduk. Klasik giriş-kayıt işlemleri ardından hayatından bezmiş bir doktor asık suratla ofise geldi, biz de içeri girdik. Kıvranıyorum, iki büklüm. Adam selam-sabah vermeden baktı, nereden çıktınız bu saatte der gibi ve hemen MR yazalım çektirin dedi. Kimsin, nesin, ne iş yaparsın, nasıl oldu, ne oldu, sporcu musun, lapacı mısın gibi olayla ilgili hiç bir bilgiye ihtiyacı yok. Halbuki duyuyoruz ya her insan farklı diye. Ancak bizde herkes fotokopi sayılıyor. Ancak eşim doktor bey bir ağrı kesici filan verseniz bu hali ile nasıl uzanacak deyince, lütfetti “tamam, acile gidin bir ağrı kesici yazdım” dedi ve çıktık.

Aslında iki yıl önce başımdan ya da benzer bir deneyim yaşamış o dönemde bir işim olmadığından aslında doktorların hiç sevmediği ve burun kıvırdıkları internet doktorculuğu sayesinde 3 ay yatıp kendi kendime tedavi olmuştum, birkaç klasik ağrı kesici ve NSAID hap ve kremlerle. Tam olarak nedeninin bilmediğim bir olay sonucu, muhtemelen bilinçsiz ve gaza gelinen bir anda fazla ağırlık kaldırma, bir anda sol bacağımı hareket ettiremedim kazık gibi kalakaldım sitenin bahçesinde, acı ile birlikte. Üç ay yatmak durumunda kaldım. Maratonlar, ultralar koşarken bir anda duvara toslamak çok da iyi bir yaşam deneyimi olmasa gerek.

Doktora gitmedim, kesin bel fıtık ameliyat diyecekler diye. Çünkü etrafımda çok fazla bel fıtığı ameliyatı geçiren ve ameliyattan sonra bir türlü belini doğrultamayan birçok tip görüyorum. Ne yaptım: İnternet. O zamanlar daha ChatGPT filan yok. Ancak sağ olsun Google: “L5 radiculopathy specifically is a common cause of foot drop and numbness on toes”. Yani diyor ki L5 omurunda sinire baskı topuk düşmesi ve başparmak kontrolsüzlüğü nedeni. Yine internetten patlak L5 diskin vücut tarafından düzeltme olasılığı fazla, fakat aylar ve birkaç yıl gerekiyor eski duruma dönebilmesi için, tabi kişisine bağlı. Neyse 3-4 ay ara verdikten sonra tekrar ilk koşuma, fakat ağırdan, başlayabildim. Tam sekiz ay sonra da limitsiz koşabilme seviyesine ulaştım.

Ayrıntıları bilmek isteyenler için https://www.cengizyardibi.com/100000-2/ yazının bağlantısı.

Biraz Anatomi Dersi-Fıtık
Fıtık deyince de en bilineni ve yaygın olanı bel ve boyun fıtığı. Omurgada 7 adet boyun omuru (servikal vertebra), 12 adet sırt omuru (torakal vertebra), 5 adet bel omuru (lomber vertebra), 5 sakral vertebrasakral ve 4 de koksal vertebra bulunur. Bu 33 vertebranın ilk 24 tanesi birbirine eklemler aracılığıyla bağlanmıştır. Bunlara presakral vertebralar denilir. Boyun omurları C1-C7, lomber ise L1-L5 olarak kodlanıyor ve bunlardan en sakat olanları C6-C7 ile L4-L5; çünkü bunlar en oynak kısımda. Bu omurlar arasında disk adı verdiğimiz yastıkçıklar , çevresinde bağlar, arkasında kaslar ve ön tarafında ise önemli damarlar ve iç organlar bulunur. İşte en basitinden bu yastıkçıklardaki sıvının dışarı taşarak sinirlere baskı yapması fıtık oluyor.

Acilde
Hastane aciline gittik doktorun verdiği kâğıdı gösterdik, sanki ilk defa görüyorlar, daha önceden hiç mi yapmadılar bilmiyoruz. Neyse oraya buraya, doktora sordular, acilde bir yatağı gösterip uzanmamı istediler. İçeride 3-5 eleman geyik yapmakta, bir köşede de boya yapıyorlar. Bir tane genç elinde bir serum torbası ile geldi, kanal açtı damara ve dayadı ağrı kesiciyi, 2-3 dakika sonra bir şeyler olmaya başladı, başım dönmeye ve midem bulanmaya. Son bir gayret bir şeyler oluyorum deyince eşim atıldı, çok hızlı gidiyor bu ilaç diye itiraz etti. Hemen ilacı kestiler ve kalp, tansiyon aletleri getirdiler, acil bir şeyler yapmaya çalıştılar, bayılmak üzereyim, ya da gidiyorum, durup dururken ne şehittir ne gazi olayı.

Meğer doktorun 30-40 dakikada damara zerk edilmesi gereken ağrı kesici 3 dakikada yarılanmış, akış hızını ayarlamayı bilmediği için işlemi yapan çocuk. Mahcup bir şekilde ben işe daha yeni başladım 3-4 gündür deyiverdi.  Doktoru aradılar, o da orada 30-40 dakikada verilecek diye yazdım diye sıyrıldı. Daha deneyimli görevli olup da geyik yapan usta giyimli ve davranışlı olanı ilaca alerjisi varmıştır diye topu taca atmaya. Neyse biraz sonra kendime geldim. Az kaldı hiçbir aciliyeti olmayan bir durumda gerçekten acil olarak gidecektim. Senin nene gerek basit bir “fıtık” için hastanelere koşmaya, hem de ÖZEL’e.

MRI
Yarım yamalak alınan ağrı kesici ile makineye yattım, fakat sırtüstü yatmak ne mümkün. “Zııırt, vıırt” makineden sesler geliyor, fakat ben kıvranıyorum. Operatörde kımıldarsam düzgün MR alamayacağını haykırıyor. Neyse kıvranarak 15-20 dakika cehennem azabından sonra makineden çıktım.

Doktorda
Bir saat sonra doktor başka bir ameliyattan çıkıp teşrif etti. Yine oturduk kurbanlık koyun gibi 3 metre ötesine kıvranarak. Baktı ekrandaki görüntüye “boyunda fıtık patlamış, hemen acil ameliyat, hemen yatış yaptırın, 1 saatlik basit bir operasyon diye bizi sepetledi. Ne bir açıklama, ne ilaç, ne başka bir seçenek. Çıktık mecburen. Sorduk ne yapalım diye. Hemen bir odaya alıp ameliyat işlemleri için bilgileri girmeye başladılar. Neyse ki tecrübeliyiz, “hoop dedim, biraz düşünelim”.

Bir kere gargaraya getirip hemen ameliyat muhabbetlerine şerbetliyim. İkincisi normal bir ağrı kesiciyi bile doğru dürüst veremeyen bir yerde boğazdan girilip ensede bir operasyon yapılacak bir olaya he demek? Nasıl kaçtığımızı bilemedik ardımıza bakmadan.

Başka bir doktora görünmek
Ne yapalım derken aklıma eski bir tanıdık cerrah geldi. Onu aradım. Bana Ankara’da bu işi en iyi yapabilecek 2 prof var dedi. Yakın olanı seçip hemen randevu aldık ve gittik, aynı gün muayenehanesine, hemen karşıladılar. Prof MR’a şöyle bir baktı, kolumu çekiştirdi, güç kaybı var acil ameliyat, yarın, çok basit yarım saatte hallederiz. Hemen para kısmını konuşun sekreteryada dedi. Yani benim gözüm tok, ben tıp konuşurum, para filan ilgilendirmez diyor, aklınca. Bir de fırça attı bu yaşlarda gençlik hevesi ile çok kişi spor yapıyor sonra başına bunlar geliyor diye, yani standart doktor kafası belli yaştan sonra spor yapılmaz, koşulmaz. Ağrım fazla olduğundan münakaşaya girmedim. Asıl sekreter Fransa tatilde imiş, detayları onunla konuşacağız, çömez olan bizden hemen ücreti istedi, ödedik çıktık. Asıl olan daha sonra teklif verecek. Ertesi gün Fransa’daki sekreter aradı, konunun sağlık ve tıbbi yönü konuşulmadan daha teklif geldi. Bilgisayardan gelen sesten daha mekanik ve soğuk bir ses teknik hiçbir açıklama yok, sadece prof’un anlaştığı hastaneye nasıl kaç lira verilecek, sigorta provizyon vermezse ne olacak, ilave masraf çıkarsa ne olacak, hastane masrafları hariç 60.000 TL fakat torpil yaptırdık ya bu nedenle 40.000 TL yeter, Allah bereket versin kabilinden, ilave doktorun cebine konulacak.

Siteden spor arkadaşım
Bu arada oturduğumuz sitede nöroşirurji uzmanı beraber spor yaptığımız ve koşmaya teşvik edip hatta koşmaya başlattığım diyebileceğim, bir devlet hastanesinde görev yapmakta olan doktora sordum, ne yapmam gerekir diye. E-nabızdan o da baktı, hallederiz abi, kolay, hafta sonu gel testleri yaptıralım haftaya da keseriz dedi. Daha sonra siteye gelince spor salonunda buluştuk, muayene etti, istersen bekle, bazen kendi kendine iyileşiyor, olmazsa operasyon dedi.

Fizik-Tedavi komşumuz
Epey de çevremiz varmış. Eski komşularımızdan biri fizik-tedavi prof, daha önceden bel fıtığı sırasında danışmış ilaç önerileri almıştık. O zaman hastane, MR filan başvurmadığımdan sadece ilaç ile idare etmiştim. Ona da e-nabızdan MR gösterince “oooo , çok derin ameliyattan başkası kurtarmaz” yorumunda bulundu.

İlk günler korkunç acılı geçmeye başladı, ne uyku, ne oturma, duramıyorum. Ancak hem daha önceki L4-L5 fıtıktan tam 8 haftada rahatlayıp koşuya tekrar dönme deneyimim hem de internet üzerinden fıtık ameliyatlarının %99’unun gereksiz yapıldığı, 8-12 hafta hatta 6 aya kadar dayanabildiğinizi kadarda dayanın yorumları üzerine sabretmeye karar verdim, dayanılmaz acılara rağmen. Bu arada Amerika’da sağlık-farma sektöründeki çocuklardan da “bekle” komutu gelince iyice ameliyat fikrinden uzaklaşmaya başladım. Bu arada bazı arkadaşlardan destek teklifleri geldi. Sınıf arkadaşım Sedat Şenol bu konuda Türkiye’nin çocuk beyin cerrahisi alanında en önemli isimlerinden olan Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahı Prof. Dr. Kaya Aksoy’a benim MR göstermiş, sağ olsun. Oradan da bekleme önerisi geldi.

Üstüne üstlük diğer bir arkadaşın İsveç’te doktor kız kardeşinden de en az 8 hafta bekle-gör tavsiyesi gelince iyice hemen ameliyatı kabul etmemem konusunda doğru karar verdiğimi düşünerek rahatladım ve aşağıdaki protokolü uygulamaya başladım:

  • İstirahat
  • NSAID,
  • Kas gevşeticiler
  • Kantaron yağ ile masajlar,
  • Sıcak ve soğuk uygulamalar ile 8 haftayı beklemeye başladık.

İlk dört hafta sıkıntılı geçti, hatta ilk hafta sonunda eşim hastane çantası ve gerekli evrak, para hazırladı, her an sefere çıkabiliriz. Ancak beklemeye karar verdim, biraz inattan biraz da operasyon riskleri ve sonrası oluşabilecek riskler, kalıntılar, özellikle de tekrar koşu ve yarışlarda olumsuz etki düşüncesi ile.

Boyun fıtık ameliyatları her ne kadar basit, kolay dense de boğazdan girilip ensede işlem yapılıyor. Prof Dr Ahmet Alanay’a göre çoğu hasta diskektomiye iyi cevap verir ancak her cerrahide olabileceği gibi bu işlemde de bazı riskler mevcuttur. Kanama, enfeksiyon ve omurilik ya da spinal sinirlerde oluşabilecek hasarlar bunlar arasında sayılabilir. Ayrıca cerrahi sonrası ağrıda azalma olmaması ya da şikayetlerin yeniden ortaya çıkması da mümkündür. Hastaların %3-5’inde disk yeniden yırtılarak ileride şikayetlere sebep olabilmektedir. Bir de buna ameliyat sonrası nekahet dönemi sıkıntıları, kalıcı iz ve vücut en hassas ve hareketli bölgesine konulacak ilave plastik ya da titanyum yedek parça.

Hadi bakalım
’Kolay Bir Ameliyat’ Dendi, Felç Kaldı.
Boyacı ustası Mehmet Ali Uysal, iddiaya göre parmaklarındaki uyuşma nedeniyle gittiği hastanede aynen bana söylendiği gibi basit bir operasyon, olmazsan felç olursun diyerek ikna ettikleri boyun fıtığı ameliyatı ardından felç oldu. İlk ameliyatının ardından bir saat geçtikten sonra “Eksik işlem yapmışım” diyen doktoru tarafından tekrar ameliyata alınan Mehmet Ali Uysal, ameliyat edildiği 2014 yılından bu yana yatağa bağlı olarak yaşam mücadelesi veriyor.

Genelde hem bilimsel araştırma yazıları hem videolarda operasyona görmenin son çare olması gerektiği ve %95-99 kendiliğinde geçeceği, daha öncesinde ilaç tedavisi, istirahat, fizik-tedavi, steroid iğne artık tüm bunlar fayda vermiyor ve işler kötüye gidiyorsa, güç kaybı artıyor, denge kayboluyor, tuvalet son çare ameliyat diyor.

Biraz Tıp
Tıbbi olarak boyun fıtığı tedavisinde ameliyat kararı aşağıdaki durumlarda verilir diyor en basit bir google araması bile.

  • Diğer tüm tedavi yöntemlerine rağmen 6-8-12 haftadan uzun süredir boyun, omuz ve koldaki ağrının geçmemesi
  • Sinirler üzerindeki baskı nedeniyle kol ya da elde kas güçsüzlüğü olması,
  • Omurilik üzerindeki baskı nedeniyle kol ya da bacaklarda güçsüzlük, denge kaybı, idrar ve dışkı tutamamak, cinsel organlarda his ve fonksiyon kaybı olması.
    Hatta chatGPT’ye bile sorsa bizim acil ameliyat diyen doktorlarımız alacağı yanıt: Boyundaki bir fıtık genellikle cerrahi müdahale gerektirmez ve çoğu durumda konservatif tedavi yöntemleri uygulanır. Ancak, cerrahi düşünülebilecek durumlar şunlardır:
  • Nörolojik Belirtiler: Fıtık sinir köklerine baskı yaparak ellerde uyuşma, güçsüzlük veya ağrıya neden oluyorsa ve bu belirtiler konservatif tedavilere rağmen düzelmiyorsa cerrahi düşünülebilir.
  • İleri Derecede Disk Bozulması: Diskte ciddi bir dejenerasyon varsa ve diğer tedaviler etkisiz kalıyorsa cerrahi seçenek değerlendirilebilir.
  • Kompresyonun Şiddeti: Sinir kökleri üzerindeki basınç çok yüksekse ve diğer tedaviler işe yaramıyorsa cerrahi düşünülebilir.
  • Fıtığın Büyüklüğü: Büyük ve belirgin bir fıtık varsa ve diğer tedaviler etkisiz kalıyorsa cerrahi bir seçenek olabilir.

    Günler geçtikçe
    yavaş yavaş iyileşme emareleri ufukta belirdi. Önceleri yemeğe bile gidemezken ayaklanmaya başladım.  İlk defa 1 ay sonra kapı dışına çıkıp sitede biraz gezdim.Bu arada sürekli literatür tarama, youtube abone. YouTube de öğrendi ya fıtık olduğumu durmadan fıtık videoları öneriyor. Epey video seyrettim.
    Bu videodaki doktor da prof doktor, bana hemen ameliyat diyen de, her ikisi de beyin ve sinir cerrahide, ikisi de Ankara Tıp mezunu.

Boyun Fıtığında Ameliyat Ne Zaman Düşünülmeli- Prof Dr Erol Taşdemiroğlu

Bir tespit, ironi
Amerika’da MR randevusu en erken 1 ay sonrasına veriliyormuş, özel hastane olsa bile. Dolayısı ile abd fıtık olan biri doğal olarak ve normalde olması gerektiği şekilde %99 kendi kendine iyileşiyormuş, %1 ameliyat.
Bizde ise anında MR çekile bildiğinden %99 hemen ameliyata alınıyormuş, %1 kendi kendine iyileşmeye bırakılıyor.

Şu anda 6’ncı hafta dolmak üzere
Sanırım ameliyat olmadan kurtaracak gibiyim, dışarı çıkabiliyorum, sitede yürüyüşlere başladım, evin içinde kendi işlerimi halledebiliyorum, araba kullanıp alışverişe çıkabiliyorum, en önemlisi de geceleri kesiksiz ve ağrı kesici kullanmadan uyuyabiliyorum. Bir-kaç haftaya yüzmeye, 5-6 haftaya da tekrar hafiften koşmaya başlayabilirim, umarım. Ve hatta olaya anlam yükleme açısından 14 Mart Tıp Bayramında Ankara’da sitedeki doktor arkadaşımla beraber koşacağım.

Bu dönemde beni en çok üzen bir olay da, sitede her zaman sigara içtiği için uyardığım ve ileride sağlık sorunları yaşayabileceğini söylediğim birinin, beni iki büklüm acı içinde gördüğünde” bak gördün mü bana sigara, sağlık konularında martaval okuyordun, gördün mü spor zararlıymış” demesi oldu.

Ayrıca olayı bilinçli olarak çok yaymamış olsam da yine duyanların bıyık altından “bak bu kadar kendini hırpalarsan, yani koşarsan, atlarsan, zıplarsan, bu yaşta, başına gelecek budur” imalarından da kaçmak mümkün değil.

Halbuki benim MRI için hemen ameliyat diyen fizik prof doktor iki gün önce arayıp ameliyatımın nasıl geçtiğini sorduğunda ve ameliyat olmadığımı söylediğimde “nasıl olur, senden iki gün sonra aynı yaşlarda ve aynı MRI olan şahıs acılara dayanamayıp hemen ameliyat oldu” diyerek şaşırması, aslında daha önce yapmış olduğum sporun bana sağladığı avantajı ortaya koymakta idi. Sağlığa Koşu kitabımda da referans verdiğim gibi spor yapan 80 yaşında birinin bağışıklık sistemi 20-30 yaşlardaki gençlere yakın seyretmekte. Bu nedenle sanırım benim daha önce yaptığım spor sayesinde eriştiğim bağışıklık sistemim, kaslar, iskelet, dayanıklılık, iyi beslenme ve bakım, 8-12 hafta olarak öngörülen seviyeye 6 haftada erişmem konusunda katkı sağlamıştır.

Koşucu bağışıklığı
You’re only as young as your immune system
“Data yielded from 125 long-distance cyclists, many of whom were in their 80s, showed that they had the high-functioning, infection-thwarting immune systems of 20 year olds.”
Meali: 80’li yaşlarında 125 uzun mesafe bisikletçi üzerinde yapılan bir çalışmada ortaya çıkan veriler bunların 20 yaşında olabilecek bir bağışıklık sistemine sahip olduğunu işaret etmekte.

Son günlerde okuduğum diğer bir araştırma yazısı : “A positive change in physical activity level over time was associated with higher pain tolerance. Your total activity level might decide how much, as more seems to be better.” Mealen fiziki aktivite yani egzersiz, spor acı eşiğini yükseltiyor ve acılara karşı tahammül sınırını yükseltiyor diyor. Yani spor yapmış olmakla hem acı eşiği yükseliyor ve hemen ameliyata başvurulmuyor hem de bağışıklık sistemi güçlendiğinden iyileşme daha çabuk oluyor. Bunu ilgili doktorlar da okusa, bilse en azından gelen hastayı tedavide daha sağlıklı bir yaklaşım sağlayabilir.

Last but not least, arkadaşım Suha Futacı’nın babası ile ilgili dün yazdığı, iki ay sonra 100 yaşında olacak, Allah uzun ömür versin,eski ve nesli tükenmiş klasik doktorlardan hocaların hocası Ahmet İhsan Futacı, tevellüt 1924, “dün hafif soğuk algınlığı ve hafif ateşi vardı. Bir parol bile içiremedim. Lüzumsuz ilaç almaz, yazmaz. Kortizonlu ilaç çok mecbur olmadıkça vermez. Merhem bile olsa.”

Bu durumda bana hemen ameliyat dayatan bu özel hastane ve özel muayenehane prof ları neden bu yöne ittiğini anlamak için pek zeki olmak da gerekmiyor sanırım ve de insan sağlığının sadece kendi elinde, inisiyatifinde olduğu, başkalarına bırakmayacak kadar değerli olduğu, el elin eşeğini türkü söyleyerek aradığını, dışarıda çok vahşi bir ortam olduğu her zaman akılda tutulmalı.

Doctor killed my uncle

Ankara, 9 Kasım 2023

Güncellemeler:

  • 10 Kasım ilk yürüyüş denemem, 5K
  • 12 Kasım, yürüme-jogging, 5K
  • 13 Kasım Yürüme- Jogging-Koşu, 6K
  • 7nci hafta sonu: %90 iyileşme, hafif hatırlatma gıdıklamaları var, özellikle hafif koşular sırasında.
  • 8’inci hafta: yine internet üzerinden elde edilen bilgiler doğrultusunda sitemizin kapalı yüzme havuzunda sırtüstü yüzme seanslarına başlandı. Sanki bayağı bir faydası oluyor, özellikle yüzme sonrası sauna da bayağı etkili.
    Profesör, beyin sinir cerrahi, fizik tedavi tıp adamları tarafından acil olarak önerilen kesme biçme ve omurgaya plastik yerleştirme işlemi yerine yine tıbbın hiç sevmediği İNTERNET doktorculuğu sayfalarında önerilen en az 8 hafta bekle ve gör önerisi daha rasyonel bir seçim olmuş gibi.
  • 9 hafta bitti, artık recovery koşulara başladım, şükür.
  • 10 ncu hafta, koşu ve yüzmeye devam…
  • Hedef 14 Mart 2024 Tıp Bayram koşusuna katılmak…

alla turca

Alla Turca: Etymology: Italian, in the Turkish manner,
First Known Use: circa 1811, in the meaning defined above.

Last month a lady whom I have seen first time asked me to fill out a paper at my workplace. When I looked at it, I saw an exam paper with questions about the “Work Safety or Occupational Health and Safety” and I have been asked to sign another paper as if I had this education and passed. Pursuant to Article 16 of Law No. 6331, employers are obliged to inform employees on the health and safety risks of the workplace, the protective measures to be taken against such risks, the rights and obligations of employees under Law No. 6331 and the persons in charge of first aid, extraordinary circumstances, disasters, firefighting and evacuation procedures. Article 17 of Law No. 6331 provides that employers shall arrange educational training on occupational health and safety related matters. Such training shall be repeated to the extent new risks and circumstances arise in the workplace. What was performed in mode “alla turca” instead was just signing a paper to be presented to the authorities, in case and sham exam.

I play oud, like to join choirs and participated a few performance, but not anymore. Why? Because the performance was “alla turca”. How? You in a choir get together to practice for a concert be planned in future. At my first experience I could not understand why we, instrument players, were not forced to play very good. We were just playing with singers but nobody chief, or  choirmaster, whatever you call it, at our choir interested whether we were playing good or bad. When the performance time I understood why? Because the organizer hires the professional instrument players and put the microphones only in front of their instruments and we were there as mannequin (konu mankeni). Later I have learned that in all of this types of choirs this was the way, name “Türk sanat müziği amatör korosu konseri” but players or music by only professional paid musicians, always “alla turca”.

December 25, I run Grand Atatürk Race organized by TAF. There was a mess at the beginning till at the end. When we finish the race there was a crowd of layabout but no authorized one to show where the bus where we were changing clothes. We had to wander around for a long time to find the bus by ourselves and some got sick because of freezing weather. Events from start even very late registration and status(written document explaining the routes, rules) were very “alla turca-mış gibi.”

When I travel intercity I saw lots of water fountain around the roads that I drive, but most of them has no water, running, either broken or plugged, destroyed, with lots of garbage, plastics, wet wipes around.

Universities, most of them look like they provide higher level education, but do they? When I was teaching a course at one university in English, assuming that every student can follow English lecture, because they were either passed the level exam or attended one year only English Language education. They were supposed to learn English. But in reality they even cannot differentiate the language. I put a slide at the first class in Italian just to be able to understand the language level of the class so that I can give my lecture in English, no body could understand whether the text laying in front of them in English or not.

We call it in Turkish “-mış gibi yapmak”, in english “pretend”. So pretending about everything is a very normal beyond a way of doing everything here.
Pretending doing science, -bilim yapmış gibi…
Pretending doing sport, spor yapmış gibi…
Pretending doing music, müzik yapmış gibi…

Stratejik Yönetim vs Runnemathics

Stratejik yönetim, basit bir tanımla bir şirketin, işletmenin amaç ve hedeflerine ulaşmak için kaynaklarının planlı ve akıllı kullanımı; bir organizasyon içindeki süreç ve prosedürlerin ve şirketin işleyişini etkileyebilecek dış faktörlerin sürekli olarak değerlendirilmesi, eskiden belirli peryotlarda, şimdiki high-tech ve geniş veri ortamında iyisi anlık olarak hedefle karşılaştırılması, varsa gereken düzeltmelerin süratle yapılmasını sağlayacak, içerecek eylem ya da eylemler topluluğu içeren ya da içermesi gereken plandır.

Uzun lafın kısası:Amaç ve hedef(ler) olacak, kaynaklar, varlıklar, bunları kullanıp şirketi yönlendirecek planlayıcı ve yönetciler olacak.

Koşu, özellikle uzun koşular-maraton, ultramaraton- için hedef zaten çok belirgindir. Öncelikle koşulması gereken bir mesafe, bu mesafenin koşulacağı süre ya da koşu hızı, pace; kaynak olarak koşucu bacakları ve nefesi, kalbi; koşacağı zemin, hava durumu, engeller, rotalar; ultralar için başlangıçta sırt çantasına yükleyeceği suyu, yiyeceği, giysisi, ara istasyonlardaki yiyecek ikmali ve belki biraz soluklanma; planlama ise sürekli değişen iç ve dış faktörlere göre koşuyu yönetmek tam olarak bir stratejik yönetim becerisi gerektirmektedir. Ya da bu konuları yıllardır uygulayan atletler zaten stratejik yönetim konusunda epey deneyim sahibi olmuştur.

Şirketlerin stratejik yönetimine destek olacak kaynak planlama yazılımları, ERP/MRP uzun süredir kullanımdadır. Akıllı, planlı ve bilinçli iş sahipleri, üst düzey yöneticiler, özellikle kurumsallaşma bilinci ve yapısına sahip firmalarda, bu programları günlük işlerinde kullandıkları gibi, ileriye yönelik öngörü, forecasting, ve hatta belirli dönem simülasyonları ile daha da ileri taşıyabilmektedirler.

Simülasyon, girdi verilerini ve başlangıç ​​koşullarını kullanarak model yanıtını hesaplar. Forecasting başlangıç ​​koşullarının yanı sıra ölçülen girdi ve çıktı değerlerinin mevcut ve geçmiş değerlerini kullanarak gelecekte belirli bir zamandaki model yanıtını hesaplayan işlemler olarak tanımlanabilir.

Bu açıdan “Runnemathics Koşu Matematiği” özellikle ultra-maratonlar için geliştirdiğim çevresel ve kişisel etkenlerin, riskleri değerlendirilip simüle edildiği ve forecasting output veren, matematik ve fizikle desteklenen bir yazılım olarak şirketlerin stratejik yönetim kavramı ile benzerlik göstermektedir.

Stratejik Yönetim dersleri almış ve üniversite master seviyelerinde ders olarak vermiş biri olarak bu konuyu tam anlamıyla hakim olan çok az kişi tanıdım. Teorik olarak anlatılmaya çalışılan bu konu öğretici-öğrencinin eksik ya da hiç yaşamadığı bir olgu olarak zihinde canlandırılamamaktadır. İşletme alanında master, doktora yapmış, hatta profesör ünvanı olan çoğu kişinin hiç bir işletme yönetiminde görev almış olmaması bir tarafa süratle değişen dünya şartları, teknoloji, siyasi bu konuda sabit yaklaşımları geçersiz kılmaktadır. Aslında koşu yarışı, bu başka bir spor dalı için de geçerlidir, ile şirket yönetimi arasında bir benzeşim olduğunu görüyorum. Bu konuda hem akademik, hem her düzey şirket yönetimi ve ultra-maratona kadar yarış deneyimlerime dayanarak iyi bir koşucunun iyi bir stratejik yönetim gösterebileceğini idda ediyorum. Bir koşucu-yönetici sadece stratejik yönetim değil sahip olduğu enerji ve fitnes seviyesi ile çok daha sağlıklı bir beden ve psikoloji ile çok iyi bir yönetici olur. “Sağlam kafa-sağlam vücutta bulunur” söylemi bunu çok daha önceden ortaya koymaya çalışmıştır.

Wayland Running

After 3 years of Covid Lockdown finally I could arrange a visit to my children and grandkids living in Wayland MA. I was excited about seeing the new house they bought as well as to meet my children. Another issue was to find best routes to run. I had run twice half-marathon in Boston Run To Remember and I know Boston is the best place to run, routes, scenery, respectful drivers etc.

Very first day I met the neighbor, Dr MD, David Morris, who is a runner also as I have learned from my son and fix a run together for the following morning. Since it was the first time for me in the area, it was a good opportunity to acquaintance with Wayland running routes and streets. So we got together in the morning and David took me a short route because of his limited time to devote that he is an emergency doctor at a hospital. We completed a loop starting from our home via Woodridge Road, Middle School, Loker Elementary and back to home, about 6 km.

Following day I was alone. Randomly I picked a route. While I was running on Rice Road, I saw cars parked along a pond entered there. That was a trail. I started to climb through a forest. I later learned the name of the place was Hamlen Woods.

After a while running I was lost1 in the forest. There were signs on trees and map at corners but unfortunately without glasses I could not solve the problem. I could run back and reach the same spot that I entered but that is not my way. Thanks God there were people walking with their dogs. Finally I found my way in other direction back to the ponds and Rice Street, from thee it was easy to turn back home. It was a hot and humid day. When I got home I dive into pool to get cooled. It was a short but a hard trail run, total 9K and lasted 58 minutes, total ascent 120 meter.

My third run was toward another lake, North Lake or Lake Cochituate in Natick. Again without any preparation I just hit the road. I had to run some distance on the road to reach the lake. When I reached the entrance I saw a path around the lake to run. I asked a 77 years old veteran, Max, that I met at lake beach to give me a direction. He pointed at me a tour around but I did not make a tour around because it was too much for the day and secondly I saw some private area and did not want to disturb anybody. When I get back my running distance was 12K. I was learning the area, roads and environment day by day.

On a later day my adidas pro semi-carbon running shoes2 arrived. Actually I would give a try a real carbon plated shoes (CPS) if I can get a chance and afford it, like “Nike ZoomX Vaporfly NEXT% 2, Adidas Adizero Adios Pro 2.0, HOKA Carbon X 2, ASICS MetaSpeed, Brooks Hyperion Elite 2, New Balance FuelCell RC Elite v2, Saucony Endorphin Pro 3″ and many more shoes with fancy names with their prices around 200-250 $. These shoes, pioneered by Nike, are at the beginning launched just for the elites. Eliud Kipchoge run sub-2 hours marathon by running with one of these types of shoes. But nowadays with so many brand and types come to the market so one can claim that it is time for us, recreational runners, to get one of those. But when I put one of those expensive shoes I felt like a swing cradle and it seems they will tear apart very rapidly.

So I decided to use technology fully later and had ordered a pair “Adidas Adizero Adios Pro” with 100 $ price. Midsole carbon plate is not so stiff like the 250 $ one, but I like it more, because not make me swing too much.

So I laced my Adidas for the first time and started to run another route that I run for the first time. The route was hilly at the beginning. But even so I felt the differences, I was running much faster based on my personal data, placebo effect or shoe? At sixth kilometer road divided and I picked randomly the one goes right. At this point I run downward until I saw the Rice Road sign the only few name familiar. From that point I easily turned back after 1h4 and 12k, which was kinda fast pace with ascends and on unknown soil.

Boston is full of lakes I mentioned before. On my today run I studied for a route toward Dudley Lake. I did not take my phone again and of course no GPS thinking I can find my way. But since it was the first time on the street going to the Lake I missed the turning point and found myself in a village named Saxonville. There I understood that I passed my target and tried to find a way back home. Again the street, Elm Street, I was running on there was no turn to home. Once I entered a dead-end road. At one point I saw a sign Aqueduct. It was a raised path and one can enter through a barrier. I took the risk and started to run on this road. It was much better than running on asphalt. So I reached another big street, crossed and another aqueduct. Finally I understood that I was in friend soil because I was on Wayland Main Street which I run a few days ago. So total distance was 16K.

I promised that I will run around the Dudley Pont. This time I memorized the name of the street that reaches the pond. And I run and turned correct point at this time and find the Lakeshore drive which lay around the pond.

Another day I headed toward East, Weston. This town is known one of the most expensive environment in MA, accordingly houses were more magnificence, large, have ample gardens and expensive. When I saw the road continues I turned toward north at the first street. This time the street I turned seems endless, Pine Street.

I was feeling that I should turn west to get my house. But there is no turning point. Finally I entered first street to the left and after a while I found myself Boston Post Road which is 6-7 km north of home. From that point it was just leg business not to worry about where I am. Total run was 12K with an ascend 110m, and lasted about 1:10. I named this run as Weston Run.

My last run before leaving Wayland was with Dr David again. We run the same route and said goodbye until the next time. I wish I run Boston Marathon one day. Even if I may be qualified in my age group based on my time at İstanbul Marathon, dates, which is in April, does not fit my travel period there.

Besides health benefits of exercising mentioned detailed in my book “Sağlığa Koşu-Running toward Health” this type of travel runs provides many benefits such as getting acquainted with a new city and not being dependent on technological devices, kind of orienteering3 exercise, meeting with people, running with others can turn exercise into an enjoyable social occasion.

GOTO MAIN PAGE

Wayland, MA, Aug 1-26, 2022

1 I have every kind of running gear, GPS loaded mobile phone, Garmin Running Watch even Oura Ring.

2 What I found in literature about, CPS is a curved carbon fiber plate is embedded in the midsole of the shoe. The plate itself is like a blade, and is made from lightweight carbon fiber. These blades store kinetic energy (generated by running) like a “spring” which allows the athlete to run and jump farther, faster, and with less fatigue. With every step, the stiff carbon fiber plate helps the foam compress and expand more quickly, returning more energy to the runner as they move. The carbon fiber plate also helps stabilize the runner’s ankle, reducing rotational force and lessening the workload for the calves. In theory, the carbon plate is assisting runners to stay “fresher” for longer throughout a race or hard work out, while recovering more quickly afterwards as their biomechanics have had less strain.

3 Orienteering is a mental and physical exercise that gets participants out into nature. This sport promotes stamina, independence from technology, and spatial reasoning abilities, as well as cooperation skills.

4 Wayland is a quiet, peaceful community located in the MetroWest area of Massachusetts. There are 14,038 residents, living in a total of 4,761 households. The average annual household income in Wayland is $237,882.

Savaşlar ve Çocuklar

Henüz yaşamlarının baharında felaketle karşılaşan çocuklar büyüklerden çok daha fazla etkilenir, bu durumdan. Öncelikle savaşın nedenini anlayamazlar, büyükler gibi. Biz büyükler bir çok savaş kitabı okumuş, filmler seyretmiş ve küçük çaplı da olsa savaş dönemleri yaşamışız, Kıbrıs Barış Harekatı gibi yada sınırlarımıza yakın Irak Savaşı, Azerbaycan Karadağ olayları…

Biliriz ki ülkeler menfaatleri üğruna başka ülkelere saldırabilirler. Burada tabidir ki ülke saldırmaz da bundan menfaat sağlayan kişiler, gruplar bunu körükler, yönetir. Diğer taraftan çocuklar henüz savaşların ağır psikolojik ve yaşama yönelik ağırlıklarına karşı korumasız, dayanıksızdırlar.

Ukraynalı gelini olan Kaptan bir arkadaşımın Muğla’da yerel bir dergide çıkan yazısı da tam buna örnek. Kızı Marmaris’te doğum yapacak bir dede malum savaş nedeniyle ülkesinde kalması gerektiğinden kızının doğumuna gelemiyor. Bu acımasız dünyaya gelecek torununu göremiyor. Nasıl görecek ülke savaşta, ne gelebilir ne dönebilir. Ukraynadaki diğer akrabalar da öyle. Yaşanmakta olan bu dramın detayları Kaptan Mehmet Toker köşe yazısından takip edilebilir.

Tam bu dönemde Amerika’da yaşamakta olan torunlarımın ziyareti sırasında 7 yaşındaki torunumla aramızda geçen konuşmayı Sayın Toker ilginç buldu ve yazmamı istedi.

Olay şu: Torunumun Amerikada okuduğu ilkokul birinci sınıf arkadaşı Max, annesi ukraynalı. Bunlar demek ki kendi aralarında dersten çok, oyundan çok bu savaş işini konuşmuş. Bana sorduğu sorular:

Rusya Ukrayna’yı yenerse Türkiye’ye de savaş gelir mi?
Gelirse bizi de yenerler mi?
Siz ne yaparsınız, ölür müsünüz?
Karadeniz’i geçebilirler mi?
Amerikaya füze atarlar mı?

Doğmamış çocukları, yeni doğmuşları, henüz yetişkin olmayan bu çocukların maruz kaldıkları travmayı düşündükçe, bu savaşı icat eden sadece yaşça büyük diktatörleri lanetlememek elde mi?

Babam derdi ki:Neden Sigarayı Bırakayım,Nasılsa hepimiz öleceğiz 

NİÇİN?

  • Yaşam beklentinizi uzatmak
    En az 10 yıl, en son araştırmalara göre,
  • Hastalık riskinizi azaltmak, daha sağlıklı yaşamak
    Akciğer kanseri, boğaz kanseri, amfizem, kalp hastalığı, yüksek tansiyon, ülser ve reflü, erektil ve cinsel işlev bozukluğu, böbrek hastalığı ve diğer durumlar dahil,
  • Hastane köşelerinde işkence çekerek yaşamamak, eğer hâlâ doktor ve ilaca erişebilen şanslılardan ya da paralılardan iseniz,
  • Ameliyat sırasında solunum ve anestezi komplikasyonları riskinizi ve bir ameliyattan sonra enfeksiyon riskinizi azaltmak
  • Çocuklarınızın hastalanma olasılığını azaltmak
    Solunum ve kulak enfeksiyonları pasif içiciliğe maruz kalan çocuklarda çok daha yaygındır. İlave olarak EpiGenetic sonucu genlerde oluşacak mutasyonların çocuklara ve gelecek nesillere aktarımı
  • Daha sağlıklı hissetmek
    Sigarayı bıraktıktan sonra o kadar çok öksürmeyeceksiniz, boğaz ağrınız veya burnunuz tıkalı olmayacak, artan enerji seviyesi ve egzersiz toleransı
  • Tat ve koku alma duyunuzu geliştirmek
  • Kişisel yaşamınızı iyileştirmek
    Sigara içmek erektil disfonksiyona ve genel cinsel disfonksiyona neden olur
  • Görünümünüzü iyileştirmek
    Sigara içmek kırışıklıklara, lekeli dişlere ve donuk cilde neden olur
  • Paradan Tasarruf – günde 1 paket alma alışkanlığı yılda minimum 10.000 TL
  • Yaşamdan, Zamandan Tasarruf -günde 1 paket 6×20 120 dak, yani 2 saate mal olur yüzde 10,

    Bu kısa-liste hemen akla ve başa gelebilecek en yaygın argümanlar.Buraya sayfalarca bilimsel yazı, korkutucu argümanlar eklenebilir. Ancak aynı sayıda karşı-argümanlar da içiciler ve sigara üretici-satıcıları tarafından öne sürülecektir.

Koşu Matematiği

Koşucular fiziksel yeteneklerini, performanslarını ve formlarını nasıl geliştirebilirler? Bir koşucu olarak gelişmek antrenman, sıkı çalışma ve akıllı bir antrenman planı ile bağlantılıdır. İyi bilinen bir gerçek, koşu süratini iyi ayarlayabilen, enerjilerini daha iyi harcayan koşucuların daha hızlı ve daha uzun mesafeler koşabilmeleridir. Zorlu antrenmanlara ve koşu tekniklerini geliştirmeye ek olarak, iyi geliştirilmiş bir yarış simülasyonu da bu konuda yararlı bir araç olabilir.

Yarış simülasyonunun klasik yolu, mümkünse gerçek yarış parkurunda veya başka bir rotada koşmaktır. Koşu bantlarındaki eğimi ayarlayabildiğiniz için, antrenman yaptığınız yarışın iniş ve çıkışlarını tam olarak simüle edebilirsiniz. Hatta tüm yarış pisti özelliklerini simüle eden verileri indirilebileceğimiz koşu bantları (treadmills) mevcuttur. Mesafeye gelince, mesela bir maraton için, antrenman programınızın sonuna doğru maraton mesafesinin yarısını veya üçte ikisini koşmanız yeterli olacaktır. Bu çalışma koşulacak maraton yarışını simüle etmenin ve aynı zamanda performansınızı değerlendirmenin bir yoludur.

Son zamanlarda, bilgisayar tabanlı teknolojinin koşulara uygulanması yeni bir ilgi alanı haline gelmektedir. Bilgisayar tabanlı simülasyon, bilgisayarda gerçekleştirilen matematiksel modelleme sürecidir. Bir koşucunun performansını gerçek yarış pisti yerine sanal bir platformda tahmin etmek için tasarlanmıştır. Koşucuların antrenman çalışmaları, yarışlarının performansını, verimliliğini artırmasına, koşu stratejilerini optimize etmesine, potansiyel yaralanma riskini azaltmasına, gelecekteki yarışlar için temel oluşturmasına ve bir öngörüye sahip olmanın zevki ve vizyonunuzu geliştirmeye de yardımcı olur.

Runnemathics” koşu ve matematik kelimelerinin uygun bir şekilde birleştirilmesinden oluşmuştur. İlk kez 2020 yılında bu kitapta ABD Johnson & Johnson-Ethicon firmasında görüntüleme başmühendis olarak çalışmakta olan oğlum Dr. Tarık YARDIBI önerisi ile koşu ve matematik mühendisliği alanlarının birleşmesi anlamında “runnemathics” olarak kullanılmış ve tarafımdan isim tescili yaptırılmıştır. Orijinali İngilizce olarak yazılan ve ana başlığı “Runnemathics” olan kitabımın Türkçe çevirisi olan bu kitapta da ana başlık “Koşu Matematiği” alt başlık da “Runnemathics” olarak seçilmiştir.

Bu kitapta koşu ve pace-tempo[1] simülasyonu için sunulan matematiksel model ve simülasyon programı, hız, hızlanma, koşucuların enerjisi, kondisyon seviyesi, performans ve çevresel değişkenleri birbirine bağlayan bir denklemler ve formüller serisi ortaya koymaktadır.  Bu programın çıktıları, her kilometre için ayrı ayrı ve parkur boyunca toplam yarış performansını içermektedir.

Bu model ve simülasyon programını kullanarak koşucu, yarış sırasında duruma göre temposunu değiştirerek optimum koşu stratejisini tahmin edebilir ve kurabilir. Koşucuların çoğunun hızının yarışın ikinci yarısından sonra hafif veya önemli ölçüde düştüğünü görebiliyoruz. Bu durumun yarış zamanı üzerinde büyük bir etkisi vardır, hatta koşucuların yarış sırasında veya sonrasında sakatlanma ve fenalaşmasına bile neden olabilmektedir. Önceden çalışılacak bir simülasyondan çıkacak sonuçları görerek ve değerlendirerek teknik ve taktik olarak nelerin iyileştirilmesi gerektiğini belirleyebilirler.

Birinci Bölümde: Koşu literatürünü, koşmanın faydalarını, koşu türlerini, temel koşu terimlerinin tanımlarını özetledim.

İkinci Bölüm: Bu bölümde ele alınan konular pace, sürat-kadans ve yarış süresinde rol oynayan faktörlerdir. Bunlar kişisel ve genetik faktörler, çevresel parametreler, koşu ekipmanları, metabolik eşdeğeri (MET değeri), kalori hesapları, diyet ve kaloriler, matematik ve koşu günlüğü olarak düzenlenmiştir.

Kişisel ve genetik faktörler temel olarak yaş, kilo-boy-VKİ (BMI), cinsiyet (kadın-erkek), adım-kadans ve yorulma; çevresel parametreler rakım, yokuş çıkma/inme, hava durumu, sıcaklık, yağmur ve arazi durumu başlıkları altında incelenmiştir.

Ayrıca yarış performansı artırma ve yaralanmaları önleme konularında son zamanlarda artan etkisi ile koşu ekipmanları da bu kitapta kendilerine yer bulmuşlardır. Rekabetçi koşularda performans artırdığı iddia edilen ve son yıllarda geliştirilen karbon fiber plaka içeren koşu ayakkabıları da giderek daha fazla kullanılmaya başlanmış ve IAFF tarafından da onaylanmıştır.

Bu bölümdeki diğer konular, diyet ve kalori hesaplamalarının dayandırıldığı temel matematik formülleri, belirli bir kilo vermek için ne kadar kalori yakmanız gerektiği gibi koşu ile gündeme gelen alt başlıklardır.

Üçüncü Bölüm: Tarafımdan geliştirilen “Soft Race Simülasyon” yöntem, yazılım ve uygulamalarını tartışacağız. Koşulacak yarış parkur bir kilometrelik hücrelere (milestones) bölünmüştür. Bu şekilde yarış mesafesi (km olarak) kadar hücre simülasyonda kullanılmak üzere oluşturulur.  İkinci bölümde incelenen parametrelerin her hücre-her kilometredeki “pace” üzerindeki etkileri kullanılarak, koşulması öngörülen teorik değer hesaplanmaktadır. Daha sonra sıcaklık, tırmanma ve inişler, parkur yüzeyi ve durumu gibi olumsuz etkiler bu hücrelerde ortaya çıkacak rakamlara eklenerek veya inişler, arkadan gelen rüzgâr vb., olumlu etkiler çıkarılarak o hücre yani kilometreyi ne kadar sürede koşacağımız yeniden hesaplanmaktadır. Bu, her hücre (mil veya km) için tekrarlanır ve bir zincir gibi halkaların eklenmesi ile her kilometre, her etap ve tüm parkuru tamamlamanın ne kadar süreceğini tahmin edilebilecektir. Aynı tabloda paralel olarak oluşturulan satırlarda karşılık gelen hücrelere gerçek koşu verileri girilerek kilometre ve toplam yarış boyunca karşılaştırma yapılarak müteakip yarışlar için dersler çıkarılabilecektir.

Ayrıca, bu bölümde, daha önce koşmuş olduğum beş farklı yol yarışı ve dört ultramaraton için çalıştırdığım simülasyon ve gerçek koşu değerlerine ait veriler tablolar halinde sunularak bunlar üzerinden analiz ve değerlendirmeler yer almaktadır.

Ülkemizde koşulara fazla ilgi olmaması ve koşan sayısının çok az olması nedeniyle koşu terimleri genellikle İngilizce olarak kullanılır. Örneğin en önemli ve bilinen uluslararası olay olan İstanbul Maratonu’na katılan yarışçı sayısı üç bin kişi civarındadır. Bunların yarısına yakını da ülkemizde bulunan “expat” denen yabancılar, turistler ya da özellikle iki kıtada koşulan tek yarış olarak lanse edilen bu olaya katılmak için gelen koşuculardır. Bu nedenle koşu terimlerinin bir çoğunun genel kabul görmüş Türkçe karşılıkları yok gibidir, varsa da aynı anlamı taşımamaktadır. Örneğin “pace, cadence, stride, trail, ultra, vb terimler” bunlardan bazılarıdır. Bu nedenle bu kitapta ilgili kaynaklarda resmi olmayan şekilde kullanılan Türkçe karşılıklar yanında İngilizce kelimeler de verilmiştir.

Günlük koşu ve yarışlarda en çok bilinen ve kullanılan kavram ya da koşu birimi “1 kilometreyi ya da 1 mili koşu süresidir.” Bu kavram uluslararası literatürde “pace” olarak kullanılmaktadır. “Pace” kelimesinin Türkçe karşılığı olarak çeşitli kaynaklarda tempo, hız gibi kelimeler kullanılmaktadır. Ancak bu kelimeler “pace” yerini tutmaktan uzaktır. Şöyle ki “PACE” düşmesi demek matematiksel olarak daha süratli koşmak demektir. Eğer “pace” yerine tempo ya da sürat kullanılırsa düşen “pace” yerine tempo ya da sürat düşmesi yazmam gerekirdi ki bu da yanlış olurdur. Bu kelimeyi Türkçe okunuşu ile “Peys” olarak yazmak bir seçenek olsa da bu yetkiyi kendimde görmediğimden, simülasyonun çekirdeği ve tüm formüllerin üzerine kurulu olduğu “pace” kelimesini orijinal haliyle kullandım. Bu kitap bir gramer ya da dilbilgisi kitabı olmadığında okuyucunun kelime seçimleri üzerinde değil de olayın matematiksel, fiziksel, psikolojik ve sosyolojik yönlerine odaklanması önerilir.


[1] İngilizce pace kelimesinin Türkçe farklı anlamları vardır, 1 kilometrenin kaç dakikada koşulduğunu gösterir.

Aman Puanım Boşa Gitmesin Sendromu

Yıllardır bizim sistemimizde üniversite giriş operasyonu analizi yapmaktayım, amatörce. Bu dönemde her yıl üniversite yerleştirme başarı sıralamaları dataBase tutuyorum, kendi bilgisayarımda. Bu nedenle de etraftan eş-dost gelen öneri tekliflerini yanıtlarken bu işin psikolojik-sosyolojik-istatistiksel-tarihsel ayrıntılarına da girmek durumunda kalıyorum. Hatta öncesi aynı konuda LGS tercihleri de benzer izler taşımakta.

Nedir bu “puanım boşa gitmesin sendromu-PBGS? Sınavda alınan puan ile en yüksek puanlı bir lise ya da üniversite bölümüne girebilmek. Tabi üniversite için bölüm tercihi de devreye giriyor ancak burada da yine bayaslanmış bölümler, yıllara göre “moda” ya da “işe girme” kriterlerine göre ön planda. Son yirmi yıl tercih verilerine göre tıp fakülteleri en başa geçmiş, ardından klasik bilgisayar ve elektronik geliyor. Önceleri Elektronik-Bilgisayar-Endüstri şeklindeki trend değişmiş durumda. Eşit Ağırlık kategorisinde “Hukuk ve Psikoloji” almış başını gidiyor. Eskiden bir uluslararası ilişkiler, öğretmenlik modası olduğu gibi.

Bu şekilde örneğin bir puan türünde 30.000.nci olarak yer alan bir öğrenci bu trend kapsamında bir önceki yılın verilerine bakarak girebileceği en son kişi olabileceği bölümü yazıyor. Yine genel bir örnek Bilkent 2020-2021 eğitim yılı için İktisat tam burslu en son giren başarı sıralaması 800 iken aynı bölümde aynı sırada aynı dersleri alacak ücretli en son girenin başarı sırası 236.751, hukuk burslu 251, tam ücretli 33.373 olmuş. Bence burada sorun da başlıyor, aradaki büyük başarı farkı ve not sistemi,  yani gaussian ya da normal curve dediğimiz can egrisi sistemi. Bir sinavda ağırlıklı olarak alınan not belirlenir, bu nota gore dersi geçecek not hesaplanir. Bu durumda, genelde, başarı sıralaması yukarda olanlar ortalamayı yukarı çekince sorun olabiliyor. Bu noktayı hiç kimse tam burslu, %50 ya da tam ücretli bir öğrenci zeka seviyesi ya da daha sonraki yaşam başarısı konusunda bir önyargı , hüküm olarak algılamaması lazım. Sadece stim üzerinde belirli br sürate erişen tren sürati gibi, en azından ilk yıllarda başarı 800 ile 200 bin+ arasında bir fark olabileceği gözardı edilemez. Tabi ki ücretli başlayıp sonradan bursluya geçen ya da tersi olaylarda mevcut.

Başarı konusundan istek ve yetenek konusuna geçersek Türkiye’de üniversitesinden memnun olmayanların oranının % çok yüksek olarak raporlanması, sanırım başka yoruma yer bırakmayacaktır.

ÖSYM 2004 Tercih Mağduru Olmamak için

Çocuklarımın üniversite tercihleri konusunda başkalarına bırakmamak için araştırmaya başladığım 1997 yılından itibaren konuyu takip ediyorum. Kendi çocuklarımın tercihinde yönlendirici oldum, iyi mi oldu yoksa daha da iyi olabilir miydi, kimse bilemez. Çünkü koşullar, değer yargıları, dünya dinamikleri, ekonomik durum hepsi çok değişti son 25 yıldır.

Aşağıda o dönemde, yıl 2004, yazmış olduğım bir analiz mevcut. Bu yıllarda hâlâ yüzdelik dilim ve puna konuşulurdu, başarı sıralaması gözden kaçırılmış bir konu idi. Halbuki en basit bir mantık ve ÖSYM algoritması gereği başarı sıralamasının tercih isabetinde en önemli değil TEK kriter olacağı açıktı. Neyse…

ÖSYM tercih kılavuzlarında her bölüm için bir önceki yılın en küçük puan ve yüzdelik dilimleri verilmektedir.

Öğrenciler 2004 yılındaki puan ve sıralamaları ile bir önceki yılın verilerini karşılaştırmaktadır. Bu da tam anlamı ile “ elma ile armut karşılaştırması “ kapsamına girmektedir.

Neden?

Kılavuzda verilen yüzdelik dilim nereden hesaplanmakta:

Yüzdelik dilimler  = öğrencinin başarı sırası / OSYS ilgili yılın  hesaplanan aday sayıları

Burada paydadaki hesaplanan aday sayıları,  puan türü ve AOBP türü bazında yıllara göre büyük değişiklik göstermektedir.

Örnek:
Sözel puan türünde yıllara göre yüzdelik dilimlerin hesaplamasında kullanılan  aday sayıları :

PUAN TÜRÜYıllar0,8 AOBP’Lİ Aday sayıları
Y-ÖSS-SÖZ2004710.051
Y-ÖSS-SÖZ2003630.193
Y-ÖSS-SÖZ2002387.795

Aynı tablo 0,3 AOBP ve EK Puanlama içinde benzer şekilde belirlenir.

Buna göre 2002 yılında başarı sırası 10,000 olan bir öğrenci için yüzdelik dilimleri

PUAN TÜRÜYıllarYüzdelik dilim
Y-ÖSS-SÖZ20040,0141
Y-ÖSS-SÖZ20030,0159
Y-ÖSS-SÖZ20020,0258

Bu tabloda yüzdelik dilimlerdeki farklılığa dikkatinizi çekerim. Özellikle 2003’te, 2002 yılı referans alınarak yapılan tercihlerdeki yanlış yönlendirmeler önemli farklılık göstermektedir. 2004 tercihlerinde de 2003 yılı bilgilerinin kullanılmasındaki hata payı puan türü ve AOBP türüne göre değişiklik gösterecektir.

Halbuki bölümlere en düşük puanla giren öğrenci başarı sırası genelde aynı kalmaktadır.

Buna göre bir önceki yılın yüzdelik dilimine göre tercih yapıldığında(hesaplamada kullanılan aday sayıları arttığından  her yıl başarı sırası azalmaktadır) tercihini geniş tutmayan adaylar açıkta kalmaktadır.

Bu nedenle, yüzdelik dilimler yerine daha az değişken olan ve hesaplamada kullanılan aday sayısından bağımsız “başarı sırası” kullanılırsa çok daha isabetli tercihler yapılabilecektir.

Ayrıca aynı bazda olmak üzere önceki yıllara göre başarı sırası gözlenerek trend hesaplanarak mevcut yılda başarı sırasına göre hangi bölüme girilebileceği çok daha hassas olarak bulunabilir.

Örnek:

ODTÜ bölümlerine ait basit bir inceleme aşağıdaki tablodadır,

Yıllar20002001200220032003->2004 yılı kontenjanları
Bilgisayar Mühendisliği907814711951110->100
Elektrik ve Elektronik Müh,1.0951.109960943200->190
Endüstri Mühendisliği7641.0901.2881.418110->100
Makina Mühendisliği2.8552.8542.8842.913200->180
Moleküler Biyoloji ve Genetik2.0752.6883.0522.78530->30

Bu gelişim ile birlikte aynı bölümlere ait 2004 kontenjanları da incelenerek  hangi başarı sırası ile bu bölümlere girilebileceği büyük bir doğruluk ve güven derecesi ile bulunabilir.

Örneğin 2004 yılı için ODTÜ elektronik en az puanla girebilecek öğrenci başarı sırası 900’den küçük olacaktır.

Her öğrenci aldığı puana göre hedef bölümleri belirleyerek bu bölümlere ait yukarıda belirtilen basit bir analiz  ve başarı sırasına göre tercih yaparsa 1 kişi bazında doğruluğa kadar erişilebilir ve  bu kadar emek sarfedilen bir olayda, öğrenci, çok basit bir işlem eksikliği nedeniyle madur duruma düşmez.

Eskişehir, 11 Haziran 20121

Egzersiz yapmayı bıraktığınızda vücudunuzun formdan düşmesi ne kadar sürer?

Dan Gordon ve Justin Roberts, Anglia Ruskin Üniversitesi Güncellendi 1803 GMT (0203 HKT) 31 Mayıs 2021,  

Çeviri: Cengiz Yardibi, 01 Haz 2021

Forma girmek kolay değil. Ancak daha zoru  tüm bu sıkı çalışmalardan sonra, onu ne kadar süre koruyabilieceğimiz. Kendimizi geliştirmeye  büyük çabalar harcasak  bile,  programımızı biraz boşladığımızda, forma girmemizden çok daha hızlı bir şekilde  formdan düşebileceğimiz ortaya çıkmış, yapılan araştırmalarda.  
Watch Fit to Fat to Fit Season 1 | Prime Video

Öncelikle “fitness” ne demek? Anlamı (eş anlamlısı): Sözlüklerde “Sağlıklı yaşam. (Sağlık kurallarına dikkat ederek sürdürülen hayat.)”. İngilizce kökenli, etimolojik olarak fit (v.) c. 1400, “to marshal or deploy (troops);” early 15c. as “be fitting or proper, be suitable,” from fit (adj.) and perhaps in part from Scandinavian (compare Old Norse fitja “knit”). From 1580s as “be the right shape.”
Özellikle fazla ilgi göremeyen spor ve egzersiz gibi konularda yeni terimler oluşturmak haddimize düşmediğinden, yaygın kabul gören kelimeleri orijinal hali ile kullanmak daha uygun geliyor.  

Nasıl “fit olmayan” bir hâle geldiğimizi anlamak için önce nasıl fit olduğumuzu anlamamız gerekir. Daha fit olmanın anahtarı – ister kardiyovasküler fitness  veya kas gücünü geliştirmek – “alışılmış yükü” aşmaktır. Bu, vücudumuzun alışık olduğundan daha fazlasını yapmak, vücudu  zorlamak  anlamına gelir. Bunun vücudumuzda yarattığı stres, buna uyum sağlamamızı ve daha tolerans sağlayarak daha yüksek fitnes seviyelerine yol açar.   Formda kalmak için gereken süre, erişilen fitness seviyesi, yaş, ne kadar sıkı çalıştığınız ve hatta çevre gibi bir dizi faktöre bağlıdır. Ancak bazı araştırmalar, sadece altı seanslık interval antrenmanın bile maksimum oksijen alımında (V02 max) – fitness seviyesi  göstergesi- artışa yol açabileceğini ve egzersiz sırasında hücrelerimizde depolanan glikojen kullanım etkinliğini geliştirmekte olduğunu ortaya koymakta. Güç antrenmanları için, kas gücündeki bazı kazanımlar iki hafta kadar kısa bir sürede ortaya çıkabilir, ancak kas boyutundaki değişiklikler yaklaşık 8 ila 12 hafta geçene kadar farkedilmiyor
Kardiyovasküler fitnes Antrenmanları bıraktığımızda, fitliğimizi ne kadar çabuk kaybettiğimiz – bahsettiğimiz fitnes türü de dahil olarak (güç veya kardiyovasküler zindelik gibi)  birçok faktöre bağlıdır   Örnek olarak, formunun zirvesinde ve iki saat 30 dakikada bir maraton koşabilen bir maraton koşucusuna bakalım. Bu kişi haftada beş ila altı gün antrenman yaparak en az 90 kilometre belki de çok daha fazla koşar. Ayrıca son 15 yılını bu form seviyesini geliştirmek için harcamıştır. Şimdi diyelim ki koşuyu koşmayı ya da anterenmanlarını tamamen bıraktı. Vücut artık kendini fit kalmaya zorlayan antrenman streslerine sahip olmadığı için, koşucu birkaç hafta içinde bu formunu kaybetmeye başlayacaktır.  

Bir kişinin V02 max (bir kişinin egzersiz sırasında kullanabileceği oksijen miktarı) seviyesi olarak gösterilen kardiyorespiratuar kondisyonu, bu kişi antrenmanı bıraktıktan sonraki ilk dört hafta içinde yaklaşık %10 azalacaktır. Bu düşüş hızı, daha uzun dönemlerde daha yavaş bir hızda devam ediyor.   Şaşırtıcı bir şekilde, yüksek form seviyesine sahip sporcularda – maraton koşucumuz gibi – ilk dört haftada maksimum V02’de keskin bir düşüş görülse de, bu düşüş sonunda dengelenir ve aslında ortalama bir insanınkinden daha yüksek bir V02’yi korurlar. Ancak ortalama bir kişi için V02 max, sekiz haftadan daha kısa bir sürede egzersiz öncesi seviyelere keskin bir şekilde düşer.   V02 max’ın düşmesinin nedeni, kan ve plazma hacimlerindeki – bir kişinin antrenmanı bıraktıktan sonraki ilk dört hafta içinde % 12’ye kadar düşen – azalmalarından kaynaklanmaktadır.

Kalp ve kaslarımıza uygulanan stresin olmaması nedeniyle plazma ve kan hacmi azalır.   Plazma hacmi, antrenmanı bıraktıktan sonraki ilk 48 saat içinde yaklaşık %5 oranında düşebilir. Azalmış kan ve plazma hacminin etkisi, her kalp atışında vücuda daha az kan pompalanmasına yol açar. Ancak bu seviyeler sadece başladığımız yere düşüyor – yani daha da kötüye gitmeyeceğiz.   Elbette çoğumuz maraton koşucusu değiliz ama bu etkilere karşı bağışıklığımız da yok. Egzersiz yapmayı bırakır bırakmaz, vücut bu önemli kardiyovasküler adaptasyonları elit sporcularla çok benzer bir oranda kaybetmeye başlayacaktır.
Güç antrenmanı Güç söz konusu olduğunda, kanıtlar gösteriyor ki, ortalama bir insanda, antrenmansız 12 haftalık bir süre  kaldırabileceğimiz ağırlık miktarında önemli bir azalmaya neden oluyor. Neyse ki araştırmalar, antrenmanı bırakmadan önce kazandığınız gücün bir kısmını koruduğunuzu gösteriyor. İlginç olan, güçteki önemli azalmaya rağmen, kas liflerinin boyutunda sadece minimal bir azalma olmasıdır.   Kas gücümüzü kaybetmemizin nedeni, büyük ölçüde, artık kaslarımızı strese sokmamamızdır. Bu nedenle, artık kaslarımızı fazla çalıştırmadığımızda, kaslar “tembelleşir”, bu da kas liflerimizin sayısının azalmasına ve bir aktivite sırasında daha az kasın devreye girmesine neden olur – bu da bizi eskiden ağır yükleri kaldırabilmemizi zorlaştırır .  

Egzersiz sırasında kullanılan kas liflerinin sayısı, kas kuvvetinde bir düşüş eşlik etmese de, sadece iki hafta egzersiz yapılmadığında yaklaşık %13 oranında azalır. Bu, daha uzun “antrenmansız, de-training” periyotları boyunca gözlemlenen kayıpların, hem kullandığımız kas liflerinin sayısındaki bu ilk düşüşün hem de kas kütlesindeki daha yavaş düşüşün bir kombinasyonu olduğu anlamına gelir.   Ağırlık kaldıran ortalama bir spor salonu müdavimi için, kaslarının boyutunda bir düşüş yaşarlar – daha az kas lifine sahip oldukları için zamanla ağır yükleri kaldırmayı zor bulurlar.   Bu nedenle, tüm bu formda kalma çabasından sonra bile, çalışmalara verilen ara ya da durmadan  sonraki 48 saat içinde kardiyovasküler zindeliği ve gücü kaybetmeye başlıyoruz. Ancak bu etkileri kardiyovasküler fitnes  için en az iki ila üç hafta ve “strength-güç fitness” için yaklaşık 6-10 haftadan önce  hissetmeye başlamıyoruz. “Antrenmansız kalma” etki oranları, erkekler ve kadınlar ve hatta daha yaşlı sporcular için birbirine yakındır. Ancak ne kadar fit iseniz, bu kazanımlarınızı da  o kadar yavaş kaybedersiniz,
“Ne kadar ekmek o kadar köfte”
“Ne ekersen onu biçersin” “
“if you pay peanuts you get monkeys”.
keep running

Big Dog’s Backyard Ultra

Algıda seçicilik kişinin ilgisi, düşleri, mesleği gibi konularda belli nesneleri diğerlerine oranla daha hızlı fark etmesine verilen isim olarak tanımlanıyor, psikolojide. Ben de 7-8 yıldır yakın ilgim nedeniyle koşu konusunda epey bir okuma, yazma sürecindeyim. Ve hâlâ da yeni konular çıkıyor karşıma, sadece basit bir koşma ile ilgili olarak.

The backyard ultra  katılımcıların 6706 metre (4.167 miles) mesafelik bir döngüde (loop) son kişi kalana kadar koşarak dönüp durmaları şeklinde bir ultramaraton olarak tanımlanıyor ve uygulanıyor. Kurallar basit, ama uygulamak o kadar basit değil: 1. Her loop 1 saatten az bir sürede tamamlanacak, 2. Bir saatten kalan sürede loop başında dinlenme ve tazelenme 3. Son kişi kalana değin turlara devam. Yani her yarışta sadece bir bitiren ve kazanan var.

There is No finish. There is only one finisher. The last one standing.

Örebro backyard ultra 2019 | Stefan Sager | Flickr

İlginç! Bugüne kadar duyduğum, izlediğim, koştuğum tüm koşulardan farklı. 256 km’lik ultralar zor derken bir de bu çıktı. Onlar gibi belirli bir mesafe yok, sonu yok. Bu konuda rekorlar 500 kilometrelerle ifade ediliyor. The “backyard ultra” format Gary Cantrell, diğer adıyla Lazarus Lake daha da kısası “Laz” tarafından ilk defa ortaya konulmuş ve organize edilmiş. Adamın resmini görseniz koşu ile filan pek alakalı görünmüyor.

Bu çılgın olay o kadar yayılmışki, 2020 itibarı ile 43 ülkede 200’den fazla resmi Backyard Ultra koşuluyormuş.

Guillaume Calmettes, a French software mühendis 59 saat, 59 tur 245 mil-400 kilometreye yakın koşmuş. Bu yarışı kazanan ilk kadın yarışçı Amerikalı Maggie Guterl 2019 yılında bunu 60 saat, 60 tur ve 250 mil-tam 400 km. Tam 60 saat 400 kilometre koşmak!!!!!!

Neler oluyor dünyada…

Kapadokya-17 Simülasyon

Cappadocia (Türkçe: Kapadokya) Türkiye’de büyük ölçüde Nevşehir, Kayseri, Kırşehir, Aksaray, Malatya, Sivas ve Niğde illerinde olmak üzere Orta Anadolu’da tarihi bir bölgedir. Bölge, doğa ve tarihin iç içe girdiği bir yerdir. Coğrafi olaylar peribacalarını oluştururken, tarihsel süreçte insanlar bu peribacalarının içine evler ve kiliseler yaptırarak bunları fresklerle süsleyerek binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini bıraktılar.

Sabah 06:30’da Kapadokya Ürgüp’te Kapadokya Ultramaratonu başlangıç noktası olan kemerinin altındaydık. Birileri sabahın soğuğunu kırmak için yakınlarda ateş yaktı ve yarış başlayana kadar biraz ısınmaya çalıştık. Yarışa fazla giysi getirmeyip üşümemizin nedeni ilerleyen saatlerde oluşacak sıcaklıkta bu giysileri uzun süre taşımak zorunda kalacak olmamızdı.  

Yarış başlama saati 07:00 idi. İki grup aynı anda koşmaya başladı: 63K ve 110K. Ben 63K koşuyorum. Hava 5-60C soğuk ve henüz karanlık. Ancak öğleden sonra sıcaklığın 200C’nin üzerine çıkması nedeniyle hafif bir T-Shirt giyiyorum. Bu, bugüne kadarki en uzun koşumdu ama en zoru değildi. En zoru yaklaşık aynı mesafe ama çok daha yüksek rakım ve çok daha engebeli olan Skytrail Erciyes beni bekliyordu.

Başlangıç noktası olan Ürgüp karasal bir iklime sahiptir. Ekim ayında hava ılık ve nemli değildir, bu da onu koşmaya uygun hale getirir. Hava başlangıçta, neredeyse güneş doğarken koşmak için çok uygundu, hatta biraz da soğuktu, erken saatler olduğu için. Fakat ilerleyen saatler, yorgunluk, uzun süre direk güneş ışığına maruz kalma olumsuz olarak etkilemeye başladı.
Kapadokya Ultra,  Hava Durumu

Yarıştan önce yarış simülasyonu üzerinde biraz çalışmıştım. Girdi verilerini eklediğimde simülasyon sonucu çıkan yarış süresi yaklaşık 8:17 saatti. Ancak ben yarışı 9:13’te tamamlayabildim. CP’lerdeki molalar beklediğimden çok daha uzun sürdü. Bu sıcak hava yüzünden oldu. Çok fazla su içmek, duraklarda tuz tableti ve çok tuzlu yiyecek almış olsam bile aşırı hidrasyona neden oldu. Toplam kayıp süre yaklaşık 53 dakika, neredeyse bir saatti. Ara vermeden simülasyon yarış zamanına çok yakın olan 8:20 içinde bitirebilirdim. Ancak bu yaşta durmadan 8 saat koşmak biraz zor olsa gerek.

İlk bölümü teorik toplam süre ile benzer süre içinde başlangıçtan CP1’e kadar koştum. İkinci bölümü daha hızlı koştum. Yani benim gerçek yarış sürem başlangıçtan CP2’ye 26’ncı km’de hesaplanandan daha azdı. Daha hızlı koşmak yine bir hataydı ve koşarken teorik olarak hesaplanan toplam sürelerden geri düşmeye başladım.

En son CP için tırmanmaya geçtiğimde kendimi çok yorgun olarak hissettim ve CP5’e tükenmiş bir şekilde ulaştım. En Uzun koştuğum mesafe (PL-Personel Longest)  50K,  İznik ultra ve  sadece bir kez koşulmuştu. Biraz dinlendikten ve canlandıktan sonra, kramplara hazır bacaklarım ve ağrıyan ayaklarımla kendimi son 10K’yı koşmaya zorladım. Birkaç kilometre sonra nihayet bitiş çizgisinin olduğu Ürgüp’ün siluetini gördüm. Midem su ve kola karışımıyla doluydu ve garip sesler çıkarıyordu. Enerjimin kalan son parçasını kullanarak ufak bir deparla bile bitiş çizgisine ulaşmayı başardım.

Şekil 33: Ha Gayret, Son 500 Metre

CP’lerde kaybedilen zamanın yanı sıra CP1 ve CP2 arasındaki gereksiz hızlanmam, planladığımdan biraz daha geç koşmamı sağladı, Tablo 39. Benim için 21 km olan standart bir yorgunluk mesafesi eklemiştim. Burada sevindirici olan simülasyon sabitlerinin,  katsayılarının ve formüllerinin işe yarıyor olması idi.

Koşan Yöneticiler

Spor ile management-yöneticilik arasında bir bağlantı vardır.
Fransız Atletizm Federasyonu’nun (FFA) yaptığı bir ankete göre, 2018 yılı için, 8,5 milyon Fransız koşuyor. Karşılaştırmak gerekirse, 2000 yılında sadece 6 milyon kişi varmış koşan daha gerilere gidersek, 1980’lerde sadece bir avuç koşucu-yönetici koşarken görülürmüş1 .

2021 yılında bu sayının çok daha fazla olması beklenebilir. Ancak 2020 ‘de ortaya çıkan Covid-19 pandemi nedeniyle koşan sayısındaki bu artış trendi ne ölçüde etkilendi? Henüz bu sorun tüm şiddeti ile devam etmekte olduğundan belki ancak 2022 ve sonrası araştırmalarda ortaya çıkacaktır. Bu nedenle dünya yaşamının, sadece insanlar değil tüm canlıların yaşam şekli, eğilimler, umutlar, beklentileri, planlarını 2020 öncesi ve sonrası diye iki kısma ayırmak pek de garip karşılanmaycaktır.

2020 ve Öncesine Göre

Bu “koşma” hevesini nasıl açıklayabiliriz?

Bu fenomen, modern Batı toplumlarımızdaki en az üç gelişmeyi ifade eder. Her şeyden önce, bugünün rekreasyon, keyif ve rahatlık toplumları koşma gibi gözde sporlara eğilimine olanak tanımaktadır. Ayrıca sporun hareketsiz yaşam tarzlarına bağlı olarak ortaya çıkan sağlık sorunlarına (obezite, kardiyovasküler problemler vb.) bir çözüm, bir çare olarak ortaya çıktığı insanların egoist ve rahatına düşkün olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu nedenle, referans olarak sunulan FFA çalışmasına göre, sağlıklı olmak, fiziksel durumunuzu iyileştirmek ve kilo vermek, Fransızların düzenli olarak spor ayakkabılarını bağlayıp koşuya çıkmaları için en çok belirtilen üç nedendir.


Şirketler açıkça koşma ile ilgili sosyal fenomeni bir yönetim aracı olarak kullanmakta fazla istekli davranmaktadırlar. Koşu olayı şirketler tarafından kendi çalışanları ve müşterileri için bir iletişim vektörü olarak kullanılmakta; örneğin, Schneider Electric, şirketin farkındalığını artırmak için”Schneider Electric Marathon de Paris” olarak adlandırılan olayın sponsoru.

Şirketler kendi bünyelerinde ise bu sporu iletişim, motivasyon ve eğitim aracı olarak kullanmaktalar. Koşu, proje ekiplerinin iş durumları veya yönetim yöntemleri hakkında düşünmesini sağlamak için gerçekten bir metafor olarak kullanılabilir. Koşu özellikle proje yönetimi ile ilgili dersler vermek için (maraton koşmak gibi bir spor projesini yürütmek ve bir iş projesi yürütmek arasında paralellikler oluşturarak), ama aynı zamanda kişinin mesleki faaliyeti çerçevesinde (bağlılık, özveri, tahammül vb.) belirli değerleri somutlaştırmanın veya yaymanın önemini vurgulamak için kullanılır.

Böylece şirketler, çalışanlarını şirket veya şirketler arası yarışlara (şirket yarışı, B2run gibi) katılmaya teşvik eder, meslektaşları arasında düzenli koşu gezileri düzenler veya koşma, şirketin karşılaşabileceği durumların bir örneği olarak yöneticiler tarafından kullanılır. Örneğin Humanis, çeşitli spor etkinlikleri sırasında çalışanların koştuğu her kilometre için hayır kurumlarına bir euro bağışlamaktan oluşan “dayanışma koşusu” adlı kurumsal bir girişim başlattı.

Koşan Yöneticiler
Öte yandan, yöneticilerin koşu ve yönetsel uygulamaları arasındaki ilişki konusunda çok az veri vardır. Bu nedenle, maratonlara (42.195 km yarış), ultra-trails (42.195 km üzerinde doğa yarışı) veya Ironman’a (3.8 km yüzme, 180 km bisiklet ve maratonun birleştiği etkinlik) katılan ve bu esnada şirketlerinde işgal ettikleri çok yüksek ve sorumluluk gerektiren pozisyonlarda bulunan”maratoncu liderler” ile 33 görüşme gerçekleştirilmiş . Bu uç örnekler, spor uygulamaları ile yönetimsel uygulamalar arasında bir bağlantının varlığını açıkça göstermektedir:

İK yöneticileri ya da işe alım yapan kişiler koşma tutkularını sadece takımlarını motive etmek ve birleştirmek için bir araç olarak değil, aynı zamanda atletik adayları ve özellikle koşucuları diğerlerine tercih ettiklerini kabul ederek bir işe alma kriteri olarak kullanıyorlar. Hatta diğerleri, takımlarını motive eden ve hevesli olanları diğerlerinden ayırmak için değerlendirmenin gayri resmi bir ölçüt olabileceğini itiraf ediyor. Açıktır ki, bu, bu tür uygulamaların ayrımcı doğası hakkında soruları da gündeme getirmektedir.

Katılımcılar, yoğun koşu antrenmanlarının işlerinde daha iyi performans göstermelerini sağladığını, çünkü daha rahat, daha konsantre, daha dayanıklı ve hatta daha özgüvenli olduklarını vurguluyorlar. Hatta bazıları, koşu süresinin, profesyonel sorunlara alışılagelmiş yöntemlerle çözemeyecekleri çözümler bulabilecekleri özel bir zaman olduğunu söylüyor.

Birçok insan, koşmayı bırakmaları durumunda aynı profesyonel hıza ayak uydurup uydurabileceklerini bilemediklerini itiraf ediyor. Örneğin, bir yaralanmanın ardından bunu yaşamış olanlar kendilerini daha az verimli, daha sinirli ve hatta depresif buldular. Bazı insanlar, koşmayı ürettiği endorfin salgılanması nedeniyle onlara iyi olma hissi veren bigoreksiya2 olarak bilinen gerçek bir bağımlılık olarak gösterirler.

Yöneticiler koşarak bir tür yaşam dengesi bulurlar. Egzersizler, – yapılmadığında sahip olamayacakları profesyonel taahhütlerine sınır koymanın bir yoludur Aynı zamanda kendilerini başka bir konuda, alanda ispat etmiş olmalarının da bir yoludur. İlginç bir şekilde, bazıları bu dengeyi aşırı davranış yoluyla bulur ve ne kadar çok çalışırlarsa o kadar çok koşarlar.

Yarışlar, yöneticiler tarafından kariyerlerine hizmet eden pozitif bir ayrıştırıcı olarak görülür. Bu sporu uygulamak, onların dayanıklılık, fedakarlık veya diğerlerinden daha fazla enerji özelliklerine sahip oldukları görüntüsü verir. Bazıları, liderlik statülerinin ötesinde, bunun partnerlerinin gözünde rol model olarak görünmelerine katkıda bulunduğunu söylüyor.

Peki yöneticiler neyin peşinde koşar? Elbette mükemmellik ve mesleki tanınma, ama aynı zamanda yorucu ve kaygı uyandıran ve hayatlarının tüm yönlerini yiyip bitirme eğiliminde bir çalışma hayatına direnme gücü. Michel Foucault, Yunanlılar başkalarını ılımlı bir şekilde yönetebilmek için kişinin iştahını yumuşatmayı öğrenerek kendini yönetmenin gerekli olduğunu düşündüyse, maraton yöneticileri tam tersini yapıyor gibi görünüyor. Üstün yöneticiler olmak için kendilerine aşırı bir spor disiplini dayatırlar. Bu aşırılık etiği, yine de, kendilerinin aşırı olduğunu düşündükleri, ancak aynı zamanda kişisel tatmin ve prestij veren, sportif ve yönetsel taahhütler arasında bir denge bulmalarına izin verir. Bu notada sporun savaşa hazırlık olarak algılanan tarihi anlayışından firmaların yöneticilerini de işin içine katan rekabet gücünü artırmaya doğru bir kayma olduğu söylenebilir.

1 Après quoi les managers courent-ils ? Le 06/11/2018 par Thibaut Bardon, François-Régis Puyou,

2 Bigoreksiya (kas dismorfisi), bireylerin daha az yağ kütlesine sahip olmayı arzularken aynı za- manda kas kütlesini de arttırmayı takıntı haline getirmeleri olarak tanımlanan bir tür vücut dismorfik bozukluğudur.

MET – METABOLIC EQUIVALENT & MATHS

The MET concept represents a simple, practical, and easily understood procedure for expressing the energy cost of physical activities as a multiple of the resting metabolic rate. The cells in your muscles use oxygen to help create the energy needed to move your muscles. One MET is approximately 3.5 milliliters of oxygen consumed per kilogram (kg) of body weight per minute.

Calories burned in one hour= METs x Weight (in Kg). For  example: If your weight is 70 kg  and running 12kmph (means with a pace of 5 min/km) your MET value is about 11.5 from Table.And  Calorie Expenditure = 11,5 x 70= 805 calorie

Energy expenditure may differ from person to person based on several factors, including  age and fitness level. For example, a young athlete who exercises daily won’t need to expend the same amount of energy during a brisk walk as an older, sedentary person.

Table 1: MET-Values

HEADINGACTIVITIESMETs
walkingbird watching, slow walk2,5
walkingwalking the dog3,0
walkingwalking, 4 kmph -level, firm surface3,0
runningRunning, 6,4 kmph-9,4 min/km6,0
runningrunning, 8 kmph-7.5 min/km8,3
runningrunning, 9,6 kmph-6,3 min/km 9,8
runningrunning, 10,7 kmph-5,6 min/km10,5
runningrunning, 11,2 kmph-5,4 min/km11,0
runningrunning, 12,0 kmph-5 min/km11,5
runningrunning, 12,8 kmph-4,7 min/km11,8
runningrunning, 13,8 kmph-4,4 min/km12,3
Note: You can download fullcompendium list from the site: https://sites.google.com/site/compendiumofphysicalactivities/compendia

Example: Comparing two person want to loose weight and spend only half an hour for physical activities, five days a week. One prefer walking at speed of  4 kmph, and other can run at a speed of 12.8 kmph for half an hour. Both has the same weight:  80 kg.

Calorie Expenditure for half an hour:the walker =  3 x 0,5 x 80=120 calories and the runner = 11,8 x 0,5 x 80=472 calories

For one  week-5 days  exercise,   annually calorie expenditures.

Table 2: Calorie Expenditure runner vs walker

 30 minute5 days x30 min1 year, 52 weeks
walker120 calorie600 calorie31.200 calorie
runner472 calorie2.360 calorie122.720 calorie

It is well known that one kg of fat=7.700 calories. But according to the recent research: For one kg of fat =15.400 calories. Let’s take the worst case scenario for those who want to loose weight. For one year of activity of 5 days a week and 30 minutes per day the walker might loose 2 Kg    versus the runner 8 Kg , 1 over 4.

Of course these are straight mathematics formula and human does not fit the formulas one-to-one; but these calculation might give a rough  idea.

According to the latest trend HIIT- High Intensity Interval Training, hill running  type exercises even offer more benefit for the same amount of time spent.

But the trick here is that all those calorie expenditure versus weight lost is valid if only your other daily calorie expenditure be the same amount your calorie intake, so the numbers emanate from above calculation would be a bonus calorie expenditure which lead weight lost.

You may calculate your daily calorie expenditure from MET value times your weight for one hour activity or laziness, and your calorie intake from what you eat and diet-calorie list on internet for remaining 23 and half hours.

Everything hides in the numbers and maths. Very popular elemantary school math water tank problem: A water tank can be filled by tap A in 3 hours and by tap B in 5 hours. When the tank is full, it can be drained by tap C in 4 hours. if the tank is initially empty and all three pipes are open, how many hours will it take to fill up the tank?

Let’s change the famous pool problem in elementary school a little bit. A pool can be filled in “x-hours” with tap A and “in y-hours” with tap B alone; It can be emptied “in z-hours” with a C-tap located under the pool. If all three taps are opened at the same time while the pool is initially full, will the pool fill or empty? In what time frame?

If we accept a full pool of 1 unit and open all taps at the same time, the formula for the occupancy load of the pool after a certain period of time:

Pool’s occupancy load = 1+ (1/tA+1/tB)-1/tC

If the emptying time of the C-tap is 1 hour and the filling time of A and B alone is 2 hours, and everything else is kept constant, the occupancy state of the pool remains the same, which is 1. If the C tap is opened to discharge more water, that is, if the discharge time is shortened, or if the A and B-taps are throttled, that is, the filling time is prolonged, the pool starts to empty. If the opposite happens, the pool will overflow. Here, the A-tap represents our daily normal diet, the B-tap represents the snacks in between, and the C-tap represents calorie expenditure, such as exercise, jogging, etc.

Calorie intake is the number of calories you eat and drink each day, and calorie expenditure is your resting metabolic rate plus spending with any physical activity. If the calorie intake exceeds the calorie burning, the excess calories are deposited in your body as fat and body weight increases. If calorie intake is less than caloric expenditure, your body fat stores provide the necessary calories and weight loss occurs.

Of course, not every pool can be expected to fit exactly mathematical formulas presented here. Some may be leaking, the exact volume may be different from the supplied, algae, some rust and dirt may obstruct the flow of water, etc.

However, if we can consume more calories than we take in a certain period, just like in the pool problem, we are losing weight. Of course, this rate may occur at different rates depending on personal and genetic characteristics and metabolism.

So for example say  if you want to lose 6 Kg: For the worst case which is “for one kg of fat =15.400 calories”,  you need to 6×15.000=90.000 calorie deficit approximately. If you are planning 6 month for this, you should reach 500 calorie deficit per day; by reducing calorie intake, increasing expenditure, or both. A calorie deficit of 500 calories or more per day is a common initial goal for weight loss for adults.