Özel Okul-Kolej Nasıl Seçilir

Bu yıl ortaokula başlayacak torunum Duru için Eskişehir’de okul seçme maceramız daha 4 ncü sınıf başında başlamıştı. Mevcut okula mı devam etsek, yoksa daha iyi bir okul mu bulsak? Aslında olay daha ilkokula girişte başlamış ve Eskişehir’de hangi ilkokula versek diye epey bir araştırmıştık.

Öncelikle mevcut özel okulların listesi çıkarıldı. Sonra bu okulların eve yakınlığı, çevre gibi coğrafi özellikleri belirlenmeye çalışıldı. Daha sonra ücretler, bursluluk sınavları, servis gibi ekonomik veriler araştırıldı. Sıra okul ve eğitimin kalitesine geldi; LGS, YKS başarılar, yabancı dil eğitimleri, spor, müzik, sanat faaliyetleri…

Klasik olarak hemen Eskişehirli dostlar aklımıza geldi. Bir kaç kişiye doğrudan soruldu, araştırma yapması rica edildi. Mevcut okul velileri ile istişare edildi, sohbetlerde hatta sınavlar esnasında bekleyen ana-baba gruplarına gizlice aborda olunmak suretiyle istihbarat toplanmaya çalışıldı. Ancak bilimsellik ve sistemsizlikten uzak bu çabaların sonuç vermeyeceği açık idi. Çünkü tüm işlerimizde olduğu gibi bu konuda elde veri yoktu. Kim kime neyi, nasıl soracak, aldıkları bilgileri nasıl derleyecekti. Her okul kendi başarısını öne çıkaracak broşürlerle çok başarılı olduklarını öne sürmekte idi. Ancak gerçekten hiçbir veriye dayanmayan, karşılaştırma yapma imkanı bulunmayan, istersen inanma türünden bilgilerdi bunlar.

İşin derinlerine indiğimizde, daha önceleri okullar arasında bir derecelendirme yapıldığı ancak her nedense sonradan bundan vazgeçildiğini öğrendik. İnternet üzerinden yapılan araştırmalar da sonuç vermedi. En son 2010’lu yıllarda üniversiteye girişte okul ortalamalarına göre bir sıralamaya rastladık.

Ne yapmalı, Nasıl karar vermeli?
Türkçe sitelerde benzer başlıklarda yapılan aramalarda ortaya çıkan sayfalarda çok genel maddeler ve başlıklarda öneriler verilmekte. Ancak bu maddelerde sorulan soruların yanıtını hiçbir veli çıkaramaz. Çünkü veri yok. Halbuki internette İngilizce bir aramada “School Ranking” yazdığımızda hemen bir çok yabancı sitede okul sıralamaları ve bu sıralamalarda kullanılan metodoloji karşımıza çıkıyor. ABD tüm ülke, eyalet, şehir, kasaba, mahalle seviyelerinde sıralama, değerlendirme ve notlar ortada. Yani orada sadece ilgili sitelere bakma ve ikamet yerinize göre çocuğunuzun gidebileceği okulu sırasıyla, notuyla, yorumlarla görebiliyorsunuz. Hatta aileler ev alırken önde gelen kriterlerinden biri de bölgedeki okulların kalitesi. Tabi kaliteli okul yanında ev almak ilave maliyet demek.

Ben de bu konuya katkıda bulunmak amacı ile ABD kullanılan bir kiter setinin özetini çıkardım. Türkçesi farklı trcüme edilebilir, eğitim ingilizce dilinde.
1 Academics Grade -Akademik Başarı Notu
2 Culture & Diversity Grade – Kültür ve Farklılık Notu
3 Parent/Student Surveys on Overall Experience – Veli/Öğrenci Gözlemi
4 Teachers Grade – Öğretmenlerin Notu
5 Clubs & Activities Grade – Klüp ve Faaliyet Notu
6 Health & Safety Grade – Sağlık ve Emniyet
7 Resources & Facilities Grade – Kaynaklar ve Tesislerin Notu
8 Sports Grade- Spor Notu

Bu ana başlıklar altında sıralı elliye yakın alt-kriter verilmiş. Bu kriterlerin karşısında 1-5 arası bir değerlendirme yapılıyor ve okulun toplam notu belirleniyor. Bundan sonrası sadece sıralama. Ancak bizde bu verilere amatör biri tarafından erişim zordan öte imkansız gibi. Çünkü her okul kendi öğrencilerinin LGS ve YKS aldıkları puanları derleyebilir, ancak bunu resmi bir zorlama olmadan kimseyle paylaşmak istemez. Belki çok başarılı olanlar tamam da ya geride kalanlar? Eğitim danışmanlık firmaları belki bir kısım çalışma yapabilir. Ancak uluslararası çapta büyük firmalarımız olmadığından mevcut yapıda böyle bir liste oluşturulması çok zor. ancak MEB koordineli bir proje ile işe başlanabilse de, bunun ne kadar gideceği de belli olmaz.

Hangi okul öğretmenlerine kaç lira maaş verdiğini açıklamak ister, asgari ücret altında çalışan öğretmen duyumları paralelinde. Ya da hangi okul bünyesindeki öğretmenlerin geçmişini açıklamak ister hatta bilgi sahibidir. Öğrenci başına öğretmen, öğrenci başına harcama, sorunlu öğrenciler…

Diğer bir önemli konu da normal bir memur yıllık maaşından fazla ücret belirleyen okullar. Zaten zorlanmakta olan ebeveynler 2022-2023 ücretlerini duyunca çaresizce bursluluk sınavlarından medet umuyorlar. Ancak bu sınavların da nasıl yapıldığı şeffaf değil. Yine burada da bir sistem, açıklık yok. Her okul kendine göre sınav yapıyor. Baştan kaç kişiye burs vereceği belli değil. Sonradan keyfine göre sıralıyor.

Bu listeyi bize uyarlayıp yayınlamayı planlıyorum. Bu şekilde anna-babaları, dedeleri-nineleri anlamsız ve faydasız çabalarla “Hangi okula versek” sendromundan kurtarabiliriz. Ancak bizim de bir sıralama-değerleme sistemine sahip olabilmemiz için bir otoritenin ya da bir veri şirketinin bunu ele alması lazım. Yine internette pek çok site var, okul ücretleri, yorumlarını verecek gibi yapan fakat altı boş.

Eskiden sadece üniversitelere girmek ve okumak büyük ve önemli olayken sonraları bu liselere, ortaokullara ve sonunda ilkokullara kadar indi, hatta bazı kuruluşların anaokulları ve kreşleri bile ekonomik, sosyal, bilimsel, eğitsel vb bir çok alan açısından başta anne-babaların, sonra dede-ninelerin hatta dayı-amcaların rüyalarına girecek kabus haline gelmiş durumda.

Allah kolaylık versin çocuğu-torunu olanlara.

Dijitalleşiyoruz

Bir konuyu anlayabilmek için konunun kelime anlamını iyi kavramak gerekiyor. Konu başlığı, konuya götüren kelimenin etimolojik kökeni çok önemli aslında. Ondört yaşında Deniz Lisesine başladığımızda, özellikle gemicilik ile ilgili terimlerin anlamını kavramak çok zordu; hatta bizim gibi henüz denizi  ilk defa gören Anadolu’dan devşirme çocuklar için Almanca’dan bile (Bizim zamanımızda yabancı dil öğrenmek çok zordu. Okullarda genelde göstermelik öğretilen İngilizce-Fransızca-Almanca üçlemesinde en korkulan Almanca idi.)

İlerleyen yıllarda İtalya ve İtalyanca ile haşır neşir olunca aslında gemicilik terimlerinin yarı İtalyanca, yarı Arapça kökenli olduğunu görmeye başladım. Hatta İtalyanca ve Arapça çalışmalarım sırasında eskiden muamma gibi gelen kelimelerin, kavramların çok daha basit ve anlaşılır olduğunu anladım. Bu konuda en ironik olanı (İroni: Fr ironie kinaye, alaylı anlatım) iyi bir üniversitenin endüstri mühendisliği bölümünde bir aktarım sırasında ayrı ayrı “endüstri” ve “mühendis” kelimesinin anlamını sorduğumda bir bilen çıkmaması idi, endüstri mühendisliğini seçmiş, okuyan ve kalan yaşamları bu ünvanla anılacak gençler arasından.

Bunun gibi “dijitalleşme” bugünlerde çok yaygın olarak kullanılan ve kurumların, firmaların bilerek ya da modaya uyarak sahip olmak istedikleri bir değişim, teknolojik bir aşama ve günümüz olmazsa olmazlarından. Bunun önemi ve gerekliliğini digital çağ içinde doğmuş, büyümüş kuşaklar pek kavrayamayabilir, nasıl ki eskiden kullanılan mektup, telgraf gibi. Eskiden bir bankada işlem yaptırmak için gidildiğinde müşteri kartı çıkarılır onun üzerinde elle işlemler yapılırdı. Bırakın kıtalararası işlemleri iki sokak ötedeki aynı banka şubesi işlemi bile epey meşakkatli olurdu.

İlk defa bilgisayar delikli kartlarını Amerikadan gelen bilgisayar eğitimi almış öğretim görevlisi elinde 1975 yılında görmüştük; ancak henüz bu kartları okutacak bir bilgisayar yoktu. Hocamız bu delikli  kartlardan birer ikişer bizlere dağıtmıştı. Hala saklayan var mıdır sınıftan bilemiyorum.   İlk defa 1980’de Monterey Kaliforniya Naval PostGraduate School’da bu kartları kullanarak Fortran IV program ile tanışmıştım. Yine 1981 yılında ilk PC NPGS Spanagel Hall Binasında Digital Processing Lab’a tekerlekli bir araba üzerinde araştırma görevlisi tarafından itilerek l getirildiğinde görmüştüm. Aynı yıllarda Bill Gates Kaliforniyada bir garajda Z-DOS geliştiriyordu.

Yurda döndükten sonra gittiğim akademide digitalleşme ile ilgili adımlar atmaya çalışmıştım, safça. O dönemde öğrenciler sunumlar için Rapido marka kalem ve şablonlarla asetat üzerine yazılar yazması  mecburdu. Bu konu o kadar abartılırdı ki nerede ise bir sunum olduğu gibi asetatlara yazılır ve tepegözlerde sunulurdu. Doğal olarak, zaten kitap kullanılmayan bu okulda, öğrenciler tüm zamanlarını asetat üzerinde geçirirlerdi. Hatta bu asetatlar üzerinde sanat icra eden renkli kağıtlar yapıştıranlar çok takdir görürdü. Şimdi benim torunlar ilkokulda bu tip elişi çalışmaları yapıyorlar. O zamanın Commodore-64K bilgisayarı  üzerinden TV’de  bu yazıların çok daha kolayca sunulableceğini göstermek istedim, elektronik mühendisiyiz ya. Ancak görülmemiş bir tepki almıştım, “Bu ne yaa!” gibisinden. Yine o zamanlar yayınlanan simulasyon dergileri ekinde verilen floppy disklerdeki programlarla olayların oynanmasını da önermiştim. Ancak yine kabul görmedi  ve yazı yazma konusundaki  doğuştan gelen beceriksizliğim sonrası okulu gerilerde bitirmiştim.

Bugünlere geldiğimizde dijitalleşme (sayısallaşma) hayatımızın bir parçası değil neredeyse tamamı oldu, yediden doksana (annem 90 yaşında); bilmeyen, duymayan kalmadığı gibi kullanmayana artık yaşam hakkı yok gibi. Çok yakında artificial intelligence (yapay zeka) ,  robotlar ve diğer dijital aygıtlar sessizce yaşam döngümüzü ellerine geçirerek bizleri atıl bırakabilecek.

Dijital aygıtların gelişmesine bağlı olarak dijital ürünlerin, servislerin hayatımızdaki yeri 1990 yılından itibaren  anlaşılmaya başlandı. 1999-2001 yıllarında yöneticilik yaptığım KabloNet firması ile Türk Telekom partnership proje ile oluşturulan fiber altyapı üzerinden yüksek süratli TV yayın ve internet hizmetleri sunulmaya başlandığında öncelikle bankalar bu veri yolunu kullanmak istedi, ardından TV ve video firmaları. Türkiye’de ilk defa Ankara-İstanbul ofislerimiz arasında şimdiki Zoom benzeri görüntülü görüşme yapmıştık. Ancak o günlerde henüz ticari açıdan önemi büyük firma yöneticileri tarafından anlaşılmış değildi. Günümüz en büyük alışveriş firmasından birinde yönetime gidip ürünü sunmuştum, yıl 2000. Genel Müdür yardımcısına insanların uzaktan alışveriş arabaları ile reyonlarda gezerek istedikleri ürünleri alabileceklerini, bunun altyapısının hazır olduğunu anlatmıştım. Fakat heyhat!  Arkadaş yüzüme bön bön bakmıştı ve doğal olarak bir geri dönüş olmamıştı.

2000 yılından itibaren müthiş bir teknolojik dönüşüm sürecine geçildi. Bunun nedeni ise başta internet, ipad, PC, akıllı telefonlar ve sosyal medyanın gelişimi idi. 2010 yılına kadar firmalar web-tabanlı uygulamaya geçemediler ya da önemini kavrayamadılar. Bu tarihten sonra başlayan dijital dönüşümün içinde ve henüz başındayız. Konu üstsel olarak artıyor; herkes, firmalar, kurumlar dijitalleşme istiyor da nedir bu dijitalleşme?

Kelime Kökeni

Fransızca ve İngilizce digital “tamsayılara ilişkin, sayısal” sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük İngilizce digit “1 ile 10 arası sayıların her biri, rakam” sözcüğünden türetilmiştir. Bu sözcük Latince digitus “parmak, özellikle işaret parmağı” sözcüğünden alıntıdır

Dijitalleşme veya sayısallaşma, (İng: digitization ya da digitalization, Alm: Digitalisierung) ulaşılabilir bilgilerin herhangi bir bilgisayar tarafından okunabilecek şekilde dijital ortama aktarılması sürecine verilen addır. Özellikle mühendisler çeşitli fiziki görüntüleri bilgisayara aktarıp çalışmalar yapmak için kullanırlar (Wikipedia).

Kaynak: Kendi çalışmam

Dijitizasyon (Digitization)  terimiyle başlayalım. Dijitalleştirme, fiziksel nesnelerin veya niteliklerin dijital bir temsilini oluşturmayı ifade eder. Örneğin, bir kağıt belgeyi tararız ve onu dijital bir belge (ör. PDF) olarak kaydederiz. Başka bir deyişle, dijitalleştirme, dijital olmayan bir şeyi dijital bir temsile veya yapaylığa dönüştürmekle ilgilidir. Bilgisayarlı sistemlerde tutulan bu nesne daha sonra çeşitli maksat ve fonksiyon için kullanabilir. Üretim alanından  bir örnek, bir ölçümün manuel veya mekanik bir okumadan elektronik bir ölçüme dönüştürülmesi olabilir.

Dijitalleşme (Digitilization), dijital teknolojilerden ve dijitalleştirilmiş verilerden yararlanarak süreçlerin etkinleştirilmesi veya iyileştirilmesi anlamına gelir. Dolayısıyla dijitalleşme, dijitalleşmeyi varsayar. Bunun örnekleri, mikroişlemci tabanlı bir sistemdeki PLC (Programmable Logic Controller)  mantığı veya PID (Proportional-Integral-Derivative)  kontrolü, toplu işlem için sıralı mantık, otomatik kapatma mantığı vb. kadar basit olabilir, firmalarda ERP/MRP ile entegre edilerek geliştirilebilir. Dijitalleşme, maliyetleri düşürürken üretkenliği ve verimliliği artırır. Dijitalleşme, mevcut bir iş sürecini veya süreçlerini iyileştirir, ancak onları değiştirmez veya dönüştürmez. Değişim ve dönüşüm için insan, mühendislik, AR-Ge ve yaratıcılık gerekir, şimdilik tabi, AI bu işlevleri de üstlenene değin.

Dijital Dönüşüm, gerçekten dijitalleşmenin sağladığı iş dönüşümüdür. “Dijital” takma ad biraz yanlış bir adlandırmadır, çünkü dijital dönüşümün özü, dijitalleşme teknolojilerinin etkinleştirdiği veya zorladığı iş süreçlerinin değişmesidir. Bunun bir örneği, Operasyonel Teknoloji (OT ) ile  BT becerilerinin kesişmesi ve örtüşmesinin siber güvenlik endişeleri, veri akışı gereksinimleri ve beceriler nedeniyle daha tek tip bir yönetişim ihtiyacını yarattığı BT/OT yakınlaşmasıdır. Dijital dönüşümün bir başka örneği, fiziksel süreçlerin yerel kontrolünden aynı süreçlerin uzaktan izlenmesine ve kontrolüne geçiştir. Daha iddialı bir örnek, şirketinizin hammadde satıcıları aracılığıyla beslenen müşteri satış hacimlerinizin entegrasyonu ve böylece daha fazla verimlilik ve yanıt için tedarik zincirini entegre etmesi olabilir.
Literatürde bu ve benzer şekilde sınıflandırılmış piramitlere ileride daha fazla katmanlar eklenecektir:
~~Dijital Yaşam-fully on line World
~~Living in-with-merged Machines, Sophia-Hanson Robotics & Beyond

Sophia-Hanson Robotics

Endüstri 4.0 nedir? Dijital Dönüşüm ve Dijitalleşme kombinasyonu içinde yeri? Gelecek yazıda.

Son kitabım Runnemathics sunduğum koşu matematiği ve koşu simülasyonları dijitalleşmenin spor alanına uygulamasıdır. Bu konu da ayrıca dijitalleşme ve spor başlığında incelenecektir.

Ankara, 10 Şubat 2022