Töbe Töbe, Bu Yaşta…

 Hidekichi Miyazaki imitates the pose of the Olympic champion Usain Bolt after competing in the Kyoto Masters competition in Kyoto. Miyazaki’s time of 42.22 seconds earned him a place in Guinness World Records
Hidekichi Miyazaki, 105-year-young, imitates the pose of the Olympic champion Usain Bolt after competing in the Kyoto Masters competition in Kyoto. Miyazaki’s time of 42.22 seconds earned him a place in Guinness World Records.

105-year-old Japanese man sets new 100-meter sprint record
105-year-old man sets record by cycling more than 14 miles in an hour
100-year-old woman shatters 100 meter dash record in Chesnee 

Yer: Merzifon,
Zaman: 21. nci YY. Bazıları Mars’a adam göndermeye ve koloni kurmaya hazırlanıyor; genetik alanında geliştirilen teknolojilerle insan genomu “edit” lenerek doğuştan ya da sonradan mutasyonla gelen hastalıklar düzeltiliyor, robotlar, AI kapıda...

Merzifon çok eski bir yerleşim yeri ve genel olarak modern bir köy. Misafir kaldığım evden askeriyenin zamanında özene bezene düzenlediği; zamanla  da bakımsızlıktan bozulmuş olmasına rağmen, yine de yollarda koşmaktan daha zevkli, en önemlisi de emniyetli ve fakat kimsenin uğramadığı koşu yoluna doğru yollandım. Çevrede yer yer çam ağaçları var, koşu yolu ayrılmış, 750 metre, inişli-çıkışlı; zemin kumlu, yer yer kumlar uçmuş toprak kalmış; kısaca memleket ortalamasının çok üzerinde özellikte bir yer. Yoldan ve evlerden uzak ve çevrili bir yerde tek başına koşmanın zevki ile programımı tamamlıyorum.

Dönüşte, kaldığım ev ile koşu yeri arası altı-yediyüz metre, oradan dönüyorum. Son metrelerde gayet normal olarak (!) OTURAN ve geyik yapan iki ihtiyarın yanından geçtim, tam da eve girmek üzere iken. Arkadan “Adama bak, bu yaşta koşuyor!” cümlesini duydum, bu ikiliyi 5-10 metre geçtikten sonra. Deneyimli ve şerbetli olduğumdan genelde koşarken laf atanlara, üzerime araba sürenlere, geçmeyeyim diye baraj kurarak yürüyen tiplere fazla rağbet etmemeye çalışırım. Eskiden bunlarla uğraşırdım, ancak artık anladım ki bunun bir faydası olmadığı gibi kendime de zarar potansiyeli var; kültür bu, insanlar böyle; kabul etmek gerekir.

Bir-iki saniye ne yapayım diye düşündüm: Geri döndüm. Bakkalın önünde bir yaşlı amca oturuyor, bastonuna dayalı, gözlüklü ve kafada klasik Anadolu beresi; belli yürüme sorunu var; diğeri ayakta tipik yurdum insanı göbekli. Arkamdan ne konuştunuz diye sordum. İlk önce durakladılar, inkar edecek oldular. Sonradan benim ısrarım ve olaya alaylı yaklaşımımı hemen kavrayarak söylediklerini kabul ettiler ve “hayret nasıl duydun o mesafeden” diye de eklediler. “Amca” dedim gülerek, bir: Gıybet yapıyorsun (bu çok acı gelen bir laftır yurdum insanına, her daim başkaları hakkında konuşmalarına rağmen asla kabul etmezler), iki: Spor herkese her yaşta lazım. Yanda dikilen anladı olayı ve doğru gibilerinden bir şeyler mırıldandı. Bu dedi, evini elle gösterdi 50 metre ileride, yürüyerek gidemiyor, nefesi yetmiyor, bastonla bizden destek alarak anca arada bir gelip güneşleniyor burada. Sigara mı içiyorsun diye sordum: Evet eskiden içiyordum dedi. Belli ki KOAH, yine de her türlü sağlıksız hareketleri destekliyor: Sigara içiyor, sporu kınıyor, hiç yapmadığı, anlamadığı, genlerinde olmadığı halde. Ardından bilmiş bir şekilde yetmiş yaşında nasıl koşacaksın diye alay ediyor, kendine olan sonsuz güvenle. Hiç bir okula gittin mi diye sordum, ömründe hiç kitap okudun mu, hiç spor yaptın mı, gibi devam ettim. Tabi tüm yanıtlar geriye doğru bir kafa sallama şeklinde geliyor. Seksen yıl sadece yaşamını sürdürmüş, etrafı dumanlayarak ve eleştirerek sürekli, gıybet yaparak. Yine de iyi bir rakam, seksen yaş! Yetmiş yaşımda da koşacağım, seksen de de, senin gibi başkalarına muhtaç olmamak ve topluma daha az zarar vermek adına dedim. Ancak  Onur Caymaz “Entellektüelinden otobüs şoförüne dek herkes sonsuz özgüvenle yaşıyor artık. Ülkemde yaşadığım kırk yılın hiçbirinde bunca özgüven patlamasına tanık olmamıştım. Bunun sebebi gittikçe cahillik batağına saplanmamız sanırım. Zira bilmeyenlerin tüm bildiklerinden emin olduğunu; bilenlerin de hiçbir bilgisinden emin olmadığını biliyoruz. Bilmenin, düşünmenin doğasında var bu. İnsan bildikçe cahilliğini anlar.”   yorumu aklıma geldi bu arada, benim 2015 yılında yazdığım yazı ile birlikte

Dünyanın başka hiç bir ülkesinde olmayan erken yaş emeklilerin doldurdukları kahvelerde oturanları, buralarda her türlü yamuk pozisyonlarda oyun oynayanları, hatta bunu kumara çevirenleri, kapalı yerlerde sigara içmenin yasak olması üzerine, açık bir alanı cam kapama yapıp, “SİGARA İÇİLEBİLEN KAPALI ALAN” yaratan yine sadece bizim kültürün üretebildiği cinlikleri eleştirirken, bunların oturdukları yerden spor ya da başka faaliyet yaparak vaktini değerlendirenleri eleştirmeleri garibime gitmedi nedense!

Halbuki spor yapmamakla hem kendi sağlıklarına, hem etrafındaki çoluk-çocuk ve torunlarına hem tükettikleri sigara ile aile ve ülke ekonomisine, hem işgal ettikleri hastaneler ve kullandıkları ilaçlarla, normal insanların sağlık kotalarına zarar vermekte olan bu kişilerin büyük çoğunlukta olduğu bir ortamdan,  “Bu yaşta adama bak spor yapıyor” yerine: “Bu yaşta kahve köşelerinde ya da AVM’lerde boş boş oturuyor, adama bak!” diyen, yazının başındakine benzer fakat Türkçe ve “Bir Türk” diye başlayan, koskoca Kıt’alar arası İstanbul Maratonuna sadece bin kişi yerine kırk binlerin katıldığı haberlerinin yer alacağı bir kültüre geçsek daha iyi olmaz mı?
Son soru: İleride böyle bir olasılık var mıdır acaba? 

Not-1: Yorumlarınızı bu yazının altında BİR CEVAP YAZIN-YORUM kısmına yapabilirsiniz,
Not-2: Bu yazıyı sevdiklerinize “FORWARD” edebilirsiniz.

Uzun Mesafe Koşu Omurlararası Disklere Faydalı

RunningScientific Reports’da yayınlanan yeni bir araştırmaya göre insan omurlar arasındaki disklerin (intervertebral discs) belirli egzersizler sonucu güçlenebildiği, ilk defa olarak ortaya atılmıştır. Geçmişte disk dejenarasyonu belirli egzersiz türleri ile ilişkilendirilmiş ve hiç bir zaman omurga disklerinde sağlıklı bir gelişim olayı ile ilişkilendirilmemişti-birçokları için imkansız olarak düşünülen bir olgu.

Araştırmacılar “bazı yazarların disk metbolizmasının insan ömrü boyunca yapacağı egzersize anabolik olarak cevap vermede çok yavaş kalacağını öne sürmekte olduğunu belirtmekte ve fakat “bu araştırmada kadın ve erkeklerde sürekli koşu egzersizlerinin daha iyi disk yapısı ve gelişimi ile ilişkili olduğunu ortaya koymuş bulunmaktayız.” şeklinde açıklamalarda bulunmuşlardır.

Araştırmanın lideri A.Prof. Daniel Belavy (Burwood Avustralya-Deakin University, School of Exercise and Nutrition Sciences) ve arkadaşları “dokuların üzerine yüklenen yüke adapte olacağını bekliyorduk” diye yazmışlar. Omurga diskleri için ise, hangi tip egzersizin potansiyel olarak yarardan çok hasar bırakacağı konusunda yeterli veri toplanmıştır. Golf gibi bir spor için-omurganın bükülerek eğilme durumunda kaldığı- genelde disklere hasar verici yük etkisi olacağı düşünülmektedir. Bu bilgi omurlar arası disk sağlığı açısımdam hangi faaliyetlerden kaçınmamız gerektiğini belirtmekte iken, egzersiz ya da mutat fiziki faalietlerin bu riskleri güçlendireceği konusunda bilgi sunmamaktadır, diyor bu yazıyı kaleme alanlar.

Hayvan disk hücreleri ve dokuları kullanılarak disklerle ilgili olarak daha önce elde edilen veriler, disk yüklemesinin faydaya neden olabilecek bir anabolik kapı olabileceğini önermektedir. Koşu bandında yapılan koşu ve yararlı disk etkisi arasındaki ilişkiyi ortaya koyan kemirgen deneklerle oluşturulan modeller çeşitli faaliyetlerle ilgili insan diskleri arasındaki baskı verileri ilişkilendirilmiş ve Belavy ve arkadaşları “düzenli olarak ve dik bir şekilde egzersiz yapan insanların çok daha iyi disk arası doku kalitesine eriştikleri” hipotezini ortaya koymuşlar.

Disk kalitesi koşu yapanlarda sağlıklı fakat aktif olmayanlara göre daha yüksek T2 süresi ile belirlenmektedir. Dahası, hangi tip aktivitelerin disklere faydası olduğunu anlamak için fiziki faaliyet ve omurlararası disk kalitesi arasındaki ilişkiyi ortaya çıkardıklarını belirtiyor, araştırmacılar.

Beş senenin üzerinde bir sürede, 25 ve 35 yaş arası kadın- erkek bir grup araştırmada kullnıldı (n=79). Bunlar spor yapmayanlar (24) haftada 20-30km jogging yapanlar ( 30) ve 50km üzeri koşanlar (25) şeklinde gruplardan oluşmakta idi. Bu araştrımada klasik cinsiyet, vücut kitle indeksi ile birlikte T2-süresi ölçümü ile birlikte bel bölgesi (lumbar) kas yapısı izlendi.

Hayvan deneklerle yapılan çalışmadaki anabolik omurlararası disk sonuçları ile karşılaştırılarak, araştırmacılar jogging ve uzun-mesafe koşucularının aktif olmayan gruba göre önemli bir büyüklükte olmak üzere daha yüksek T2-süresi ile belirlenen daha iyi sıvı ve glikozaminoglikan oluşturdukları gözlendi. Uzun-mesafe koşucuları nın ayrıca , joggerslara ilave olarak vertebra gövdesine göre daha büyük omurarası disk yüksekliğine, L3/L4 arasından L5/S1 arasına kadar ölçülen bir özelliğe sahip oldukları ortaya çıkarıldı.

İlginç bir şekilde, koşu, koşmak omurga üzerine sürekli yük bindirmekte ve bu da genel olarak omurga alt kısımlarında disk bozukluklarına neden olduğu söylenmekte iken, bu çalışmada ise koşucular aktif olmayan deneklere göre çok daha sağlıklı omurlararası disk özelliği göstermenin yanında bu etki alt bölgelerde en fazla rastlanan bir durum olarak ortaya çıktı. Araştırmacılar tarafından bu durum koşu esnasında vücut ağırlığı nedeni ile sürekli omurgaya yük bindirilmesinin gerçekte omurganın alt bölgesindeki diskler için yararlı etki yapabileceği şeklinde değerlendirildi.

Araştırmacılar bu çalışmanın egzersiz protokollerinin ve fiziki aktivite profilelerrinin insan omurlararası disk anabolizması etkisinin daha iyi belirlemesi için “ilk adım “olarak değerlendirmişlerdir. ..Merzifon,17 Kasım 2017

Tercüme: Spinalnews International 21 April 2017

Not-1: Yorumlarınızı bu yazının altında BİR CEVAP YAZIN-YORUM kısmına yapabilirsiniz,
Not-2: Bu yazıyı sevdiklerinize “FORWARD” edebilirsiniz.

Eymir Göl Koşusu

Ankara’nın koşucularının heyecanla bekledikleri an sabahın erken saatlerinde Eymir’de başlayacak bir tur demektir; mevsime göre kâh karanlıkta, kâh sıfırın epey altı soğuklarda.  Koşu şekilleri oluşturulmuştur çoktan:  Çalışanlar için  hafta sonu oluşturulan gruplar,  bazen arkadaşlarla, bazen hemen orada oluşturulan birliktelikler ve bazen de  tek başımıza, kimi zaman buz tutmuşken, kimi zamansa Eymir’in meyve ağaçları çiçeklenirken ama çoğunlukla hep erkenden gölün kıyısında buluruz kendimizi. Yabancılar sanki daha bir önem veriyorlar ve koşuyorlar. Fakat hangi şekilde olursa olsun mutlaka çok erken koşmak gerekir: Öğleye doğru akın akın piknik yapmaya yada ille de tüm yolu kaplayacak şekilde yayılarak gezmeye gelenler,  gruplar halinde bisiklete binmeye çalışanlar ve nasıl bir zevk ise araba ile tur atmaya gelenlerin kurdukları barajlara takılmamak için. Hangi kapısından başlanırsa başlansın, 10.5 kilometrelik parkuru tamamlamadan Eymir’den çıkamayız; zaten arabamızı park ettiğimiz yere erişmek için en az bir tur atmak gerekir.

eymir6

Ankara’nın sporcuları yine iyi bilirler ki, Eymir bu kentin tüm sakinlerine ama en çok da kendilerine ayrılmış özel bir köşesidir. Gölü ve onu çevreleyen patikaları arşınlamak bizler için sadece bir hedef değil aynı zamanda bir ayrıcalıktır da. Başkaca da bir güzelliği, koşu imkanı yok gibidir bu kocaman ve baş şehirde;  ODTÜ tarafından oluşturulmuş bu cennet olmasa…

İşte bu yüzden Eymir’e sahip çıkmak, doğasının bütünlüğünü korumak, hepimiz için bir yaşam alanı oluşturan gölün ve çevresinin yapılması planlanan yollarla dokusunun bozulmasına karşı hep orada olacağımızı göstermek için EymirGöl Maratonu’nda buluşuyoruz, 12 Kasım Pazar sabahı, ORDOS tarafından organize edilen bu olay için.

Eymir Gölü çevresi bir tur yaklaşık 10.5 K, iki tur 21K ve dört tur 42K olarak tam bir hazır parkurdur; yükseltiler de fazla değildir: Bir turun yaklaşık yükseklik kazanımı 100 metre olarak saatimde hesaplanıyor.  Bu nedenle her türlü koşu organizasyon için büyük kolaylık sağlar.

Aynı gün, 12 Kasım, İstanbul Maratonu (Gerçi Türkiyenin en büyük maratonu olarak lanse edilen bu olaya katılımda çok az ve yıl geçtikçe bu sayı düşüyor, özellikle de Türk Bayan Maratoncu erimiş) 1  ve olayın çok geç organize edilip duyurulması nedenleri ile katılımın çok fazla olması beklenmiyor; butik tarzı bir koşu olacak. Önce saat sekizde maraton  onda yarı-maraton ve on birde ise son olarak 10K yarışları başlayacak. Kayıt olup, koşu numaralarını aldıktan sonra benim katılacağım yarı-maraton için bekliyorum. Yirmi gün önce Kapadokya Ultrada 60K koştuğum için yarı maraton daha mantıklı; zaten yine geç haber alındığından maraton için hazırlık fırsatı olmadığından zorlamamak gerekli diyor uzmanlar. Yaklaşık otuz kişi var her yaştan.
 İstanbul Maraton Katılım:  Erkekler: Başlayan 1620, Bitirebilen : 1483, TUR:1067, Yabancı 416 –  Kadınlar: Başlayan 268, Bitirebilen : 222, TUR:82, Yabancı.140.

Gerek çapı, gerek bilinirliği gerekse yeniliği nedeni ile koşu derecesi ve seyri fazla önemli olmadığından koşu detaylarına fazla girmek istemiyorum. Zaten önde gelen atletlerin İstanbul’da olması nedeniyle fazla iddialı ve sürükleyici koşucular görünmüyor ortalarda. Hava da çok müsait koşmaya. Ne güzel: Sakin, huzurlu bir koşu olacak gibi. Çıkıştan hemen sonra en önde oluşturduğumuz üç kişilik grupla 6-7 kilometre gidiyorum. Sonra bizim gruptaki bir genç ileri atılıyor ve ilk tur sonunda dördüncü pozisyonda önlerdeyim. İkinci turda ilk turda önde gidene yetişiyoruz baştan beri koşu arkadaşım kalan genç kızımızla. Yarış sonuna doğru yanımdaki gence yol veriyorum ve fazlaca bir ölçüm teknik ve doğruluğu bulunmayan yarışı iyi bir derece ile ve çok rahat bir şekilde bitiriyorum. Artık uzun kilometreler koşmuş biri olarak bu mesafeler fazla görünmüyor gözüme: Sadece yirmi kilometre mi? Geçerken bir koşayım antrenman olur diye hava atabiliyorum kendi kendime tabi. Bu arada dört yıl önce koşmaya, henüz yeni başladığım dönemde; 10K nasıl koşulur diye endişe ederken, nasılda uzun ve zor bir olay olarak gözüme büyüttüğüm geliyor aklıma, yarı-maraton denince… Ankara, 12 Kasım 2017…

!!!!!!!!!!!!!   Ana Sayfa için buraya tıklayınız   !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!