Koşu Dünyasında Boston Maraton’u en prestijli ve en eski bir olay olarak biliniyor. Bu yıl 120.nci Maraton yapıldı ve ben bu olayı bizzat gözleme fırsatı buldum. Boston Maratonu yılda bir kez yapılıyor; “Patriot Day” olan milli gününde. Katılım çok fazla; her yıl yaklaşık 30,000 koşucu start alıyor. Bu yıl da 30,700 katılımcı ile gerçekleşmiş, istatistiklere göre. 100’ncü yılda katılımcı sayısı 38 bin olarak rekor kırmış. Bu istatistikte, bir maraton klasiği olarak bayan-erkek ve yaş gruplarına göre rakamlar verilmiş; ayrıca tekerlekten ve el pedalı ile hareket verilen iki farklı tipte sakatlar için ayrı kategori var. Bir de görmeyenler ve hatta tamamen sakat olanların kendilerini iten biri eşliğinde katılımı da gerçekleşti.
Katılımcı sayısı bilerek 30.000 civarında tutuluyor. Çünkü yaklaşık sekiz ay önceden açılan kayıtlar için her yaş grubunda belirli kriterler aranıyor, başvuranlardan; örneğin 60 yaş için bir önceki yıl, akredite bir maratonu 3:55 altında koşmuş olmak var. Başvuru sonrası her yaş grubu kotasına göre talepler sıralanıp belirli bir puanda kesiliyormuş, bizdeki üniversite giriş sınavları gibi.
Yarışın başlangıç saatinde, bitişe noktasına yakın bir mevkide kendime yer bulabildim; henüz yarışmacıların buraya gelebilmesi için iki saat olmasına rağmen. Nerede ise tüm cadde iki taraflı dolu idi. Amerikanın her yerinden insanlar buraya akın etmiş gibi; ancak tam bir eğlence ve karnaval havası hakim. 2013 yılı bombalama olayından dolayı güvenlik önlemleri artırılmış, çanta ve paketler aranıyor, tipine göre kimlik soruluyor. Yarışın geçileceği caddeler ve bu caddelere mücavir alanlar çevrilmiş. İnsanlar bu iki saati sohbetle geçiriyor bir birlerini tanımasalar bile. Ben de insanlarla konuşarak biraz daha görgü ve bilgimi geliştirmek ve eğer 2017 maratonuna başvurum onaylanırsa bilgi sahibi olmak için yanımdakilere laf attım; gerçi önce onlar laf attılar. Burada tanıştığım her insanın bir hikayesi vardı: İlk tanıştığım 70 yaşındaki bayan torunu ile gelmiş seyretmeye ve daha önce bu parkurda koşan oğlunun hatırasını yaşıyor besbelli.
Bir sonraki bayanın eşi koşuyormuş; 57 yaşında. Geliş sırasına göre en önce tekerlekli sandalyeler belirdi; bu bayan her birini coşkulu bir şekilde alkışlamaya ve bağırarak teşvik etmeye başladı.. Sonradan anlattığına göre 16 yaşında ayakları kesilen kardeşi bu yarışta birinci olmuş, 1980 yılında; hem de iki saatin altını ilk koşan olarak. Bu bayan engelli yarışçılar sonrası ayrılınca yerini Koreli bir bayan kucağında çocuğu ile aldı. Onun da kocası yarışta imiş, 37 yaşında. Eşi Çinli, kendisi Koreli, Chicago’da oturuyor ve yarış için tüm aile buraya gelmiş. Sağ ve sol tarafımda iki aile kız ve oğullarını bekliyor, anlattıklarından. Yine arkamda duran anne-kız ikisi her yıl seyretmeye geliyorlarmış bir eğlence olarak; ellerindeki telefonla tüm yarışçıların nerede olduklarını, ne zaman bizim bulunduğumuz noktadan geçeceklerini etraftan soranlara, sormayanlara naklen aktarıyorlar; seneye de beni takip edeceklerini söylüyorlar büyük bir samimiyetle.
Bu sohbet ve bekleyiş sonrasında ilk yarışçı köşeyi dönüyor, bizim bulunduğumuz yöne doğru; korkunç bir alkış; çünkü gelen engelli biri. Sonra diğer engelliler farklı mekanizmalı araçları ile kimi oturur, kimi tamamen yere paralel biçimde 42 kilometreyi elleriyle geçmenin yorgunluğu ve sevincini yaşıyorlar, kalabalıkla birlikte. Daha sonra ufukta ilk bayan yarışmacı beliriyor; bayanlar daha erken başladığından ilk bayanlar gelmeye başlıyor. Etiyopyalı, incecik biri;Baysa, Atsede, derecesi 2:29:19. İkinci bayağı sonra geliyor, yine Etiyopyalı. Sonra diğerleri hepsi iki-buçuk saat civarında bayağı bir bayan yarışçı; 14.000 bayan katılmış. Sonra yine bir maraton klasiği: Afrikalı erkek maratoncular başlıyor, önlerinde kameralar ve güvenlik arabaları ile; Hayle Lemi Berhanu, Etiyopyalı;2:12:45 derecesi ile. On dakika Afrikalı atletler geçiyor; sonrasında ilk beyaz ve Amerikalı görünüyor: Hine, Zachary.
Bu şekilde onbinler; kimi uzun, kimi kısa; kimi siyah, kimi beyaz, kimi genç, kimi yaşlı, bayan,erkek, görme özürlü, kimi ayakları olmayan, 72 milletten insan seli ve bunları gerçekten gönülden alkışlayan yüzbinler caddelerin iki tarafında; ancak hiçbir taşkınlık ve düzensizlik yapmadan. Bu gruba 3 yıl önce ne adına olursa olsun bombalar ile saldıran iki Çeçen asıllı; yanımda duran 5 yaşında çocuğa, eşi Çinli Koreli bayana, kardeşi sakat Utah’lı bayana, kızı ve oğlu için saatler öncesi buraya gelip o yaşında 4 saat dikilen yaşlı kadını, üç yıllık bir zaman kayması ile beni havaya uçuracak insanlıktan nasibini almamış, ruh hastası kişiler. Kendileri 3 yıldır nefretle anılan ve daha yıllarca anılacak ve mensup oldukları ırk, milliyet, din, dil gruplarına karşı da insanlığın soru işaretleri taşımasına neden olan ucubeler. 2013 yılındaki bombalamada ayağını kaybetmiş bir bayanın takma bacakla bu yarışlara katılması günlerce televizyonlarda gösterilmesi ve yarış sırasında korkunç alkışlanması hep bu katillerin eseri.
Bu kadar çok katılımcı ve seyirciye rağmen organizasyon muhteşem. Nereden bildin denirse; yarış sırasında bitiş noktasına doğru yürüdüm; düzgün bir sırada her kes bir diğerine yol vererek 30 bin kişi sıra ile suyunu, meyve suyu, battaniyesi, madalyası, yarış son paketini büyük bir sakinlikle alıyor ve sahneyi terk ediyor. Kurulan tuvaletlerde bile bu kadar sayıya rağmen kuyruk yok ki bunu koşulara katılanlar anlar ancak.
İnsan karşılaştırma yapmadan duramıyor; koskoca İstanbul Maratonunda katılımcı sayısı, çoğu yabancı zaten ve seyirciler de çoğu Sultanahmet’teki yabancılar olmak üzere bir avuç…Reading, 18 Nisan 2016
37.nci İstanbul Maraton; 15 Kasım 2015; Katılım İstatistik:
Koşanlar | Kadın | Erkek | Toplam |
TÜRK | 83 | 1.095 | 1.178 |
YABANCI | 401 | 1.288 | 1.689 |
TOPLAM | 484 | 2.383 | 2.867 |
Toplumun bu konuda kültürü olmayınca cabalar boşa gidiyor.Koşuların organize edildiği güzergahlarda araç trafiği nedeniyle vatandaşın anlamsız tepkisi yüzünden koşucularda istek ve arzu kalmamaktadır. Turistlerin ilgisi ve teşviği sayesinde koşucular motive olamaya çalışıyor. Ne yapalım bizim ülkemizin manzarası bu biz de bu manzarayı değiştirmeye çalışırken ömrümüz akıp geçiyor.