After 60, Fizan…Naxcivan

BİR GARİP YOLCUYUM HAYAT YOLUNDA, Gündüz ATEŞ,(E) Dz.Yzb.

5 OCAK 1955-ilde Heybeliada’da dünyaya geldim ve Aşık Veysel’in o çok sevdiğim dizelerinde dediği gibi : “İKİ KAPILI BİR HANDA GİDİYORUM GÜNDÜZ GECE”

Halen 60 yılı devirdik ve çıkış kapısına biraz daha yakınız artık. Ama geçen onca yıla rağmen insanın ruhu yaşlanmıyor. Bir ara takip ettiğim Brahma Kumaris öğretisine göre ölümsüz olan insan alnının ortasındaki çok küçük bir ışık (sonsuz enerji) noktası. Beden miadını doldurunca asıl enerji kaynağı (Tanrı) ya ulaşıp altın çağında sonsuz mutluluğa ulaşıyor. Çıkış kapısından sonrası bilinmemekle beraber insanın varoluşu ile birlikte var olan mistik ve dini öğretilerde, vahyedildiği öne sürülen kitaplarda insanoğlu “Allah’ın ruhundan bir parça, Tanrının üflediği bir nefes” olarak biliniyor. Gerçek ilim sahipleri olan derin düşünürler ise bu gerçeği fark edip “EN-EL HAK” dediklerinde ise Hallacı Mansur misali sığ yobazlar tarafından derisi yüzülüyor.

Bu kadar felsefe yeter gelelim bu garip yolcunun serüvenlerine:

Gerek doğum yerimin etkisi gerekse rahmetli babamın bir bahriye zabiti olması dünyayı algılamaya başlamamdan itibaren donanma kokusu ile yetişmeme neden oldu. Başarısız olan kısa Galatasaray Lisesi deneyimi sonrası Gölcük donanma ortamında yetişerek gurur duyduğum ve yeniden başlamayı gözümü kırpmadan kabul edeceğim 1970 Deniz Lisesi ile hayata başladım. 45 yıl sonra bile anılarım hala taptaze.

Lisemizin arka bahçesindeki çam kokulu akşamları, izinsiz kaldığım hafta sonlarından birinde 8000 lerden Recai Karagöl komutasında çıktığımız krostan dönüşte “T…..” lakaplı astsubaydan subay olma nöbetçi amirinden yediğimiz dayak, eski bir kilise olan okulun müzik odasının anahtarını kaybettiğimiz için sınıf subayı meşhur Şevket yüzbaşının cezalandırması ile bir numaralı merasim kıyafeti ile müzik odası önünde sabaha kadar tuttuğum nöbet, orta bahçede “çık çak çök” komutuyla yapılan ceza talimleri, yemekhanenin dalyan köfte ve samsa tatlısı lezzetine karışan bulaşıkhanenin nemli sıcak kokusu, yaz kampları sırasındaki yalak ve su savaşları, TCG Erkin ile yaptığımız Karadeniz tatbikatındaki tuvalet kokulu ranzalı başaltı kamara ve ilah… (Reşat Nuri romanlarından alıntı)

Unutmadan bu satırları neden kaleme aldığıma gelince:

www.cengizyardibi.com adlı sitenin yöneticisi tarafından yapılan çağrının gazı ile “TARİHE NOT DÜŞMEK” adına yapılan otobiyogrofik karalamalardır (Yahu rahmetli Yurdagül hocam görse beni alnımdan öperdi……….).

Pis çarkçı olarak zevkle ve aşkla çalıştığım donanma hayatım 1983 Şubatında GATA Ankara’da geçirdiğim bir beyin ameliyatı ile malulen emeklilik ile son buldu.  Hiç hesapta olmayan bir şekilde deniz ve iyot kokusundan uzak Ankara’ya demir attık. Hücumbotlarda iken Ankara’ya görevli geldiğimde, Genelkurmayın önünden kuvvete giderken resmi siyah pardösümün kuşağı bağlı değil diye beni yanımdan geçerken çarpan karacı inzibat binbaşıya kızıp “ulan bir daha Ankara’ya gelirsem “ diye küfredip büyük konuşmanın cezası sanıyorum.

Malulen emekli deniz yüzbaşı olarak hemen yeterlilik belgesini uzak yol baş çarkçısı olarak çıkardım. Ticaret bahriyesinde çalışan arkadaşlarla yaptığım sohbetlerde sivil bahriyede çalışmanın bana ve o zamanki sağlığıma uygun olmadığını anlayarak inşaat sektöründe makineci olmanın avantajı ile iş buldum. Yaş 32 !

İş görüşmesinde mülakat yapan Makine İkmal Müdürü (ODTÜ Makine Yüksek Mühendisi) teknik ve İngilizce sorulardan sonra önce ilk defa böyle doğru düzgün cevaplar aldığı için teşekkür etti ama yinede denizci olmam nedeniyle “kusura bakmayın ama siz bu işi yapabilir misiniz” diye sormadan da edemedi.

Çalıştığımız merkez atölyede eski ve tecrübeli makine mühendisleri de önce tepki gösterdiler ama yılmadım, dişimle tırnağımla gerektiğinde bir usta gibi anahtar çekiç sallayarak çalıştım. Deniz Harp Okulunda ve donanmada aldığım eğitim ve tecrübenin ne kadar kuvvetli olduğunu yaşayarak bir daha anladım. Unutmadan bana ne işe yaradığımı soran Makine İkmal Müdürü 1,5 yıl sonra beni yanına yardımcı olarak aldı. Tabii ki atölyedeki diğer eski mühendislerin dedikodu ve kıskanç muhalefeti ile karşılaştım. Bu arada Ankara metrosu 1. Aşmasında makine şefi olarak denizaltıcılara nispet yerin 20 metre altında çalıştım.  Bu firma ile Diyarbakır şantiyelerinde “ŞARK HİZMETİMİ” tamamladım. Neyse özel sektör inşaat firmalarında Bursa, Elazığ, Erzurum Kop dağı, Bolu, İzmir gibi illerde emekli bahriye zabiti olarak dolaştım.

gündüz_FizanYaş 54 bir baktım Libya Fizan çöllerindeyim. Emekli de olsa bir bahriye zabitine hele hele büyük sevinçle deniz teğmen rütbesiyle mezun olduğumuz 1976 yılı 30 Ağustosunda söyleseler küfür eder tören kılıcı ile kovalardım. Yol şantiyesinde deniz yerine çöl kumu deryasındayım. Kum fırtınasında kollarım raspa oldu ölü deriler temizlendi. Çölde bulunan taş ocağında deniz canlı fosilleri çıkınca bilmem kaçıncı paleontolojik çağda aslında buranın bir iç deniz olduğuna şahit oldum. Gemideki kakalakların yerini çölde akrepler aldı. Çölllere düşmüş mecnun misali.

Yaş 56 Azerbaycan Bakü’de çalışmaya başladım. Önceleri Xhacmaz kentinde Azerbaycan Rusya Dağıstan bölgesine yapılan otoyol projesinde çalıştım. Daha sonra Bakü’ye yakın bir yerde firmanın Merkez Atölye Müdürü olarak temelden itibaren atölyenin kurulmasını sağladım. Sadece makineci değil inşaatçı olduğumda anladım. Her ne kadar Rahmetli Mehmet Kulak kardeşimin Of Ağaçsevenli olduğu için müteahhitlik yapıyor sanıyorsam da teknik resim ve fabrika hocası Emin Yılmaz Kahraman’ın çaktırmadan bize bu nosyonu aşılamış olduğunu varsayıyorum. Önceleri anlaşmakta ve çalıştırmakta zorlandığım Azeri kardeşlerimize kendi deyimleri ile “müasir qaydada teze gösterişler olarsa hemin razılaşıp işler” Burada Namiq müellimden söz etmeden geçemeyeceğim. Kendisi bana tahsis edilen çift kabinli Mitsubishi pikabın şöförü idi. Moskova da Hukuk fakültesini bitirmiş. Kendi deyimi ile “10 min dolar hörmet gösterip (rüşvetin yerel adı) avukatlık sertifikası alamadığı için zabit olup yüzbaşı rütbesine kadar yükselmiş. Bölük komutanı iken 1 milyon dolars vererek 32 yaşında general olan komutanının erattan rüşvet toplanması talebi üzerine istifa etmiş. Çalıştığımız inşaat firması nakliyat nazırının uşak ve qohumlarına aitti ve bir müddet sonra Türk mühendis ve personeli tasfiye etme kararı aldılar. Bu arada atölyedeki bir iş kazası nedeni ile amme davası açma peşinde olan genç bir prukorun (savcı) rüşvet almak için günde iki kere telefonla taciz ve tehditleri nedeni ile bende istifa edip eve döndüm. Hani her işte bir hayır vardır derler ya: tesadüfen 30 yıl sonra beyindeki zararsız kistin nüksettiği ortaya çıkınca bu defa ilk ameliyatla alakası olmayan konforda bir ameliyat geçirdim. Allah biliyor ya ilk ameliyattaki ağır şartla nedeni ile vasiyette bulunacak kadar ümitsizdim. Herhalde vade doldu diye düşünmüştüm. Ama gözümü açıp ve yoğun bakıma girmeden ertesi gün eve çıkınca çocuklar gibi sevindirik oldum. Bu arada ismini zikretmeden geçemeyeceğim İbni-sina hastanesi beyin cerrahı Prof. Dr. Hasan Çağlar UĞUR gibi bir insana rastladığım için de çok şanslı olduğumu düşünüyorum.

gunduz_torunSonra torunum Efe doğdu ve bütün dünyamız renklendi.

Yaş 60 bu defa Naxçivan Muhtar Respuplikası’ndayım. Önceden de bahsettiğim üzere bizi yetiştiren ocağın kazandırdığı sevk idare becerisi ve tecrübe ile teklif gelince dayanamayıp bunca yılın birikiminin kaymağını yemek ve keyifle çalışmak için daha önceki maddi şartlardan düşük olsa bile işe başladım. Çünkü hala genç olduğumu ve işe yaradığımı görmek, üretmek maddi olarak ölçülemeyen bir haz veriyor. Belkide maceracı ve özgür bir ruhum vardır kim bilir. Naxçivan maceraları biraz biriksin yazmaya devam ederim. Şimdilik kısa bir ara…….

Haziran 2015 / Naxçivan – Azerbaycan